31 Aralık 2010 Cuma

Gerçeğin Peşinde! - Ekmek Ve Gül Aralık 2010 Sayısı Yazıları



Televizyondaki “Rezil etme” üstüne kurulu programların açık ara birincisi:

Gerçeğin Peşinde!
                  
Gündüz kuşağında Flash TV’de Yalçın Çakır’ın kayıpları bulduğu bir program yayınlanıyor. Adı, Gerçeğin Peşinde. Kayıplar bulunuyor, diyorum ama hiç kaybolmamış gibiler. Nasıl mı? Anlatalım.
Öncelikle, programda (Bbenzerlerinde olduğu gibi) yine kadınların kullanılıp, aşağılandıklarını belirtelim. Programa başvuran (Ya da türlü yöntemler kullanılarak programa katılmaları için “İkna edilen”) kadınların (Annenin, kız kardeşin, halanın, teyzenin vs.) yaşadıkları acılar, düştükleri zor durumlar programın yapımcısı ve sunucusu Çakır tarafından istismar ediliyor. Küçük büyük herkesin “Yalçın Ağabey” diye seslendiği Yalçın Çakır, programa başvuran ailelere önce olayı en küçük detayına kadar anlattırıp, sonra da “Anlat bakalım çocuğun kaybolurken sen neredeydin? Kaçıranları tanıyor musun” sorularıyla kendini polis yerine koyuyor. Çakır, eski bir polis-adliye muhabiri olarak, polisle çalıştıklarını gizlemiyor zaten. Bu sorgulamalar sürerken, bir yandan da konuyla ilgili ilgisiz bir sürü telefon bağlantısı yapılıyor. 


Adile Doğan'ın yazısı...

 


Önce hiçleştirme, sonra müjde

Benim izlediğim bölümlerde, 13 yaşındaki kızlarını arayan aile, dört gün boyunca Çakır’ın hiddetine, aşağılamasına, küçümsemesine maruz kaldı. Kimseyi ilgilendirmeyen ayrıntılar en mahrem taraflarına kadar ortaya saçıldı. Çakır, dört gün boyunca aileyi ağlatıp, kızlarına sahip çıkmamakla suçladı. Bir yandan da nasihatler verdi, bilge adam edasıyla. Dört gün sonunda, kızlarının hayatından duydukları derin endişe, üzüntü yetmezmiş gibi bir de Çakır tarafından hırpalanan aileye bekledikleri “Müjde” verildi. “Ben kızınızı buldum. Gittim kızınızı gördüm. 13 yaşındaki kızınız bir erkekle kaçmış. Kızınız tecavüze uğramış, bağımlı olmuş. Daha birçok şey öğrendim ama açıklamam. Açıklarsam kimsenin yüzüne bakamazınız.”
Meğer Çakır hazretleri, dört gün boyunca aileyi tarumar ederken, kızın yerini yurdunu, başına neler geldiğini vs. biliyormuş zaten. Ama ağına düşenleri hiçleştirmeden, onları yakınları, dostları, komşuları ve tüm izleyenlerin gözünde küçültmeden bu kıymetli müjdeyi esirgiyor. Çocuğunun bulunmasını isteyen aileler için ne ağır bir bedel.
Peki, “Kızınızı buldum” müjdesini verdikten sonra Çakır’ın “Ağına düşürdüklerinin posasını çıkarma” düsturu sona eriyor mu? Hayır. Çünkü, 13 yaşındaki kızın başına gelenleri tekrar tekrar anlattıktan sonra, onun kötü arkadaş kurbanı olduğunu belirtip, “Kötü arkadaş”ı telefona bağlıyor. Sonra… Sonra birbirini suçlamalar, hakaretler, küfürler, ayılıp bayılmalar, bağırıp çağırmalar yeniden başlıyor. Çakır, “Bildiklerimi söylersem insan içine çıkamazsınız” tehdidini sürekli yeniliyor. Günlerdir sürdürdüğü “Rezil etme” operasyonu yetmiyormuş gibi.

Rezil edilmesi gereken kim?

Programda dikkat çekici bir başka unsur da, başvuranların hemen hepsinin yoksul emekçiler olması. Madde bağımlısı olan, evden kaçan, kaçırılan, tecavüze, tacize uğrayan, şiddet gören, fuhşa sürüklenen küçük kızların çoğu zorunlu göçle büyük şehirlere gelmiş yoksul Kürt ailelerinin çocukları. Programda elbette ne bunca ağır hikayenin nedenleri, ne de sosyal devlet olma vurgusu yer almıyor. “Eğer birileri ‘Rezil’ edilecekse bu, kızlar ve onların aileleri değil, tecavüzcüler olmalı” yargısı da Çakır için geçerli olmuyor.
Söz konusu kadınlar ve onların programlarda, dizilerde nasıl ele alındığı olduğunda sus pus olan RTÜK, Yalçın Çakır’a da ilişmiyor. Çakır’ın program konusu yaptığı bu kızların ezici çoğunluğunun yaşları çok küçük. Bu nedenle bulunduklarında televizyon stüdyosuna değil, hastaneye, yurda götürülmeleri gerekiyor. Yani, sadece RTÜK  değil, devletin polisi, savcısı da Çakır’a ilişmiyor.

Yayından kaldırılması için…

Evet, ülkemizdeki kadın cinayetleri, şiddet, taciz, tecavüz oranları her geçen gün artıyor. Kadına yönelik şiddetin artmasında, televizyonlardaki bu programların katkısını görebiliyoruz. Çok izlenen diziler de bu katkıya dahil elbette. Bizim gördüğümüzü aslında devletin bütün yetkili kurumları, hakimleri ve savcıları da görüyor ama bu ve bu gibi programları yapan ve sunanlar hakkında hiçbir işlem yapmıyorlar. Neden mi? Çünkü onlar bu işin böyle olmasını istiyorlar. Biz emekçiler bu programları izleyerek bunlara para kazandırıyoruz. Oysa yapmamız gereken izlememek. Programı yapanlar ve ekrana taşıyanlar hakkında suç duyurularında bulunmak, eylemler yapmak ve ekranlardan kaldırmalarını sağlamak. Tıpkı Çarkıfelek programında olduğu gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder