31 Aralık 2010 Cuma

Dolores İbárruri; Tutku Çiçeği - Ekmek Ve Gül Aralık 2010 Sayısı Yazıları

“Dizlerimiz üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmeyi yeğleriz”


Dolores İbárruri; Tutku Çiçeği

 

 



İspanya’nın en tanınmış komünist kişiliği kuşkusuz Dolores Ibárruri’dir. Yetenekli bir ajitatör olarak efsaneleşti ve coşkulu konuşmalarıyla yazıları onun “La Pasionaria” (Tutku Çiçeği) lakabıyla anılmasına neden oldu. İspanya İç Savaşı’nda büyük “siyahlı ana”nın yükselttiği mücadele ve direniş çağrısı “No Passaran!” (Geçit Yok!), dünyanın her yanında faşizme karşı direnişin sloganı haline geldi. “Dizlerimiz üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmeyi yeğleriz” sözü de ona aittir.
Asıl adı İsidora İbárruri Gómez olan Dolores İbárruri, Bask Bölgesi’nde Vizcaya kentine bağlı Gallarta’nın bir kasabasında yoksul bir madenci ailesinin 11 çocuğundan sekizincisi olarak dünyaya geldi. Çok küçük yaşlarından itibaren konuşma yeteneğiyle dikkat çekti. Öğretmeni öğretmen okuluna gönderilmesini istediyse de ailesi ekonomik durumu nedeniyle kızlarını okutamadı. Dolores balık satarak, hizmetçilik ve terzilik yaparak yaşamını kazanmak durumundaydı.

Çocuğum altını ıslatıyor! - Ekmek Ve Gül Aralık 2010 Sayısı Yazıları

Çocuğum altını ıslatıyor!






Tıpta “enüresis nokturna” adı verilen gece yatak ıslatma sorunu çok sık görülen bir durumdur. Aileleri özellikle anneleri sıkıntıya sokan bu durum hem ailenin hem çocuğun sosyal yaşamını etkiler. Zamanında müdahale edilmezse çocuğun kendine güven duygusunu zedeleyerek ciddi psikolojik hastalıklara neden olabilir. Enürezis idrar kontrolünün beklendiği yaştan sonra (4-5 yaş), gece ya da gündüz, yatağına ya da giysilerine, istemli ya da istemsiz olarak, yenileyen (haftada en az 2 kez) idrar kaçırması olarak tanımlanır.Enürezis başlangıcı ve seyrine göre birincil veya ikincil olabilir. Uykuda işeme bazı çocuklarda doğuştan beri arada hiç kuru kalma dönemi olmadan sürer gider. Buna birincil tip (primer enürezis) denir; bazılarında ise bir süre (en az 6 ay) tuvalet eğitimi sağlanmış sonra herhangi bir yaşta birdenbire uykuda işeme başlamıştır. Buna da ikincil tip (sekonder enürezis) adı verilir. İkincil enürezis daha çok çocuğun yaşadığı stres, gerginlik ya da psikolojik travmalarla, okula başlama, kardeş doğumu gibi psikososyal kriz dönemlerine bağlanır. Vakaların yüzde 80’i birincil (primer) enürezisdir.


Dr. Selma Okkaoğlu'nun yazısı..


Gerçeğin Peşinde! - Ekmek Ve Gül Aralık 2010 Sayısı Yazıları



Televizyondaki “Rezil etme” üstüne kurulu programların açık ara birincisi:

Gerçeğin Peşinde!
                  
Gündüz kuşağında Flash TV’de Yalçın Çakır’ın kayıpları bulduğu bir program yayınlanıyor. Adı, Gerçeğin Peşinde. Kayıplar bulunuyor, diyorum ama hiç kaybolmamış gibiler. Nasıl mı? Anlatalım.
Öncelikle, programda (Bbenzerlerinde olduğu gibi) yine kadınların kullanılıp, aşağılandıklarını belirtelim. Programa başvuran (Ya da türlü yöntemler kullanılarak programa katılmaları için “İkna edilen”) kadınların (Annenin, kız kardeşin, halanın, teyzenin vs.) yaşadıkları acılar, düştükleri zor durumlar programın yapımcısı ve sunucusu Çakır tarafından istismar ediliyor. Küçük büyük herkesin “Yalçın Ağabey” diye seslendiği Yalçın Çakır, programa başvuran ailelere önce olayı en küçük detayına kadar anlattırıp, sonra da “Anlat bakalım çocuğun kaybolurken sen neredeydin? Kaçıranları tanıyor musun” sorularıyla kendini polis yerine koyuyor. Çakır, eski bir polis-adliye muhabiri olarak, polisle çalıştıklarını gizlemiyor zaten. Bu sorgulamalar sürerken, bir yandan da konuyla ilgili ilgisiz bir sürü telefon bağlantısı yapılıyor. 


Adile Doğan'ın yazısı...

30 Aralık 2010 Perşembe

Kalem hiç bu kadar ağır gelmemişti elime-İstanbul'dan Mektubumuz Var!

Kalem hiç bu kadar ağır gelmemişti elime...

Yazmak istiyorum zorluyorum, kalem kımıldamıyor. Yüreğim ve benliğim beni engelliyor.
“Kol kırılır yen içinde kalır” böyle öğretmişlerdi yıllarca. Oysa karar vermiştim. Dışarıdan biri olarak değil, yaşayan biri olarak anlatacaktım şiddeti. Yıllardır içimde tuttuklarımı, biriktirdiklerimi kalemimin ucuna akıtıp yazmalıyım.
Ben de tüm genç kadınlar gibi binbir umutla gencecik yaşta girdim dünyaevine. Sevdiğim, saygı duyduğum kişi ile yaşamımı birleştirdim. Çıktığım bu yolculukta, kendi ailemde gördüğüm huzuru, saygıyı ve sevgiyi öreceğimi düşünmüştüm.

İstanbul'dan Evrensel okuru bir kadın işçi anlatıyor..

Kadının dünyasından bir kesit - Bitlis'ten Mektubumuz Var!


Kadının dünyasından bir kesit


Minibüse bindik ve yolcuların tamamlanmasını bekliyorduk. Yaşlı bir teyze, elinde bastonu zar zor minibüse bindi. Pencereye doğru yanımıza oturdu. Çok sevimli görünüyordu. Eli yüzü temiz, giysileri yaşına uygun, esprili bu teyze biner binmez; “Kızıma gidiyorum, kendisi Tatvan’da oturur” diye söze başladı. “Ne yapayım kızım, onu bırakmıyorlar. Bari ben gidip göreyim dedim.”
Belli ki uzun zamandır arabayla yolculuk yapmamıştı. Ben, “Teyze nerelisin?” diye sordum, “Bitlisliyim” dedi. Dili de Bitlisli olduğunu kanıtlıyordu. Çok dert çekmiş bir kadına benziyordu, ama bir şekilde bunu kamufle etmeyi başarmıştı. Hemen söze hayatını anlatmakla başladı. “Ah kızım! Başımın saçları kadar dert çektim ben. Babam beni hiç tanımadığımız ücra bir köye gelin verdi. Ben şehirde büyümüş, bolluk içinde yaşamış biriyim. O zamanlar babamıza karşı gelemezdik. Bir mal gibi beni köye sattı. Dillerini bilmiyordum, inek sağmayı, ekmek yapmayı… Köye dair hiç bir şey bilmiyordum.”
Heyecanlanmıştım. Yaşlı kadın sanki benim bir şeyler yazdığımı biliyor da onun için anlatıyor diye geçirdim içimden. Bana yazacak bir şey daha çıkmıştı, heyecanım bir kat daha arttı. “Teyze sen ne yaptın bunca sene köyde, hala köyde misin?” diye sordum. “He oğul nereye gideyim, başka yerim yok ki.” diyerek anlatmaya başladı;

 Songül Ünsel Bitlis'ten anlatıyor..

Karataş Cezaevi’ne dayanışma mektupları-Adana'dan Mektubumuz Var ...

Karataş Cezaevi’ne dayanışma mektupları

“Kadın erkek eşit değildir, olamaz!” diyen Başbakanı olan bir ülkede kadın sorunlarına çözüm aramanın ne kadar zor olduğunu herhalde kabul edersiniz.
Erkeğin kaburgasından yaratılmışlığa inandırılmak istenen biz kadınlara hep edilgenlik öğretildi. Öğretiye göre her kötülüğe katlanan, itaatkâr kadın sonunda mutlaka ödüllendirilecekti ama yaşadıklarımız, görüp duyduklarımız ve inkâra meydan bırakmayan istatistiksel verilere göre her gün 3 kadın öldürülüyor, her gün yüzlerce kadın şiddete maruz kalıyor. Bugün artık erkeğin zulmü mubah ve müstahak, haklı ve yasal, töre ve adaletlere uygun görülüyor.


Adana'dan Fatma Koç Şahin anlatıyor..

ÇENGELLİ İĞNE-Ekmek ve Gül Aralık 2010 Sayısı Yazıları

Ayla Belek'ten ÇENGELLİ İĞNE  
 
İşçi dediğin üretmek, kadın dediğin üremek zorunda!  
 
Sabahtan beri bir şey yemediğimden kurduğum sofrayı biraz abartmışım. Saat de ne akşam ne ikindi... Tekrar yemek yemem diye düşünüp, sofradakileri sildim süpürdüm. Ardından bir de kahve; keyfime diyecek yok. Erkenden kendimi sokaklara attığımdan, gazetemi de okuyamamıştım. Ayaklarımı uzatıp, bir yandan kahvemi yudumlayıp, gazetemi okumanın zevkini süreyim derken, okuduğum haber dünyamı alt üst etti.
Bağcılar’da toplu nikah kıyılmış, evlenen çiftlere, en az 3 çocuk yetiştireceklerine dair yemin ettirilmiş. Yetmemiş, gelinlerden hesapsız alışveriş yapmayacakları sözü de alınmış.