30 Aralık 2010 Perşembe

Kalem hiç bu kadar ağır gelmemişti elime-İstanbul'dan Mektubumuz Var!

Kalem hiç bu kadar ağır gelmemişti elime...

Yazmak istiyorum zorluyorum, kalem kımıldamıyor. Yüreğim ve benliğim beni engelliyor.
“Kol kırılır yen içinde kalır” böyle öğretmişlerdi yıllarca. Oysa karar vermiştim. Dışarıdan biri olarak değil, yaşayan biri olarak anlatacaktım şiddeti. Yıllardır içimde tuttuklarımı, biriktirdiklerimi kalemimin ucuna akıtıp yazmalıyım.
Ben de tüm genç kadınlar gibi binbir umutla gencecik yaşta girdim dünyaevine. Sevdiğim, saygı duyduğum kişi ile yaşamımı birleştirdim. Çıktığım bu yolculukta, kendi ailemde gördüğüm huzuru, saygıyı ve sevgiyi öreceğimi düşünmüştüm.

İstanbul'dan Evrensel okuru bir kadın işçi anlatıyor..


Metropolde büyümüş, yüksekokulu bir şekilde bitirmiş, üstelik de çalışan bir işçi kadınım.
“Kadın, kadın gendine gel” ile başlayan ufak tefek aşağılamaları görmezden gelip, evlilik içinde böyle şeylerin olabileceğini var saydım ilk yıllar. Kadına yönelik şiddetin hangi boyutlara gelebileceğini düşünemezdim bile. İkimiz de medeni, ileri görüşlü sayılan, konuşarak sorunların halledilebileceğini savunan kişilerdik. Geçim sıkıntısının getirdiği baskılanmayı kadın olarak daha da fazla hissetmeme rağmen, bazı sorumlulukları daha fazla üstüme aldım. Benim sorumluluğu almam, giderek kendisinin sorumsuzluğuna, daha rahat davranıp istediğini yaşamasının da zeminini hazırladı. İşte bu nokta soru sorulmasına ve konuşmanın yarattığı tahammülsüzlük sözle yapılan psikolojik baskının yanında, fiziksel şiddeti de beraberinde getirdi.
“Çocuklar var, sus”, “onlar için bir daha dene” bunlar hep verilen telkinler oldu. Aynı diğer kadınlara yapıldığı gibi.
Çocuklar duymasın diye ben sustukça onlar duydular, ruhumda oluşan yaralar, bedenimin üzerinde oluşanlara ağır bastı. Bedenimi saklama ihtiyacı hissettiğimde ruhumu da sakladım. Yok saydım bana yapılanı, yapılanları! Yok saydıkça o pervasızlaştı, yok saydıkça yaralarım sarılamaz hale geldi.
Yalnızlaştırdım önce kendimi, böyle olursa etrafımdaki insanlara bir şey anlatmayacaktım ya da onlar fark etmeyeceklerdi, beni ve yaşadıklarımı. Ben yalnızlaştıkça o, büyüdü şiddetiyle karşımda. Güvenle bakarken yarınlara, güvensiz, mücadele etmeyen ve sonunda kendini tanıyamayan bir kadın oldum. En güvenli olması gereken yer evim, en güvensiz hale dönüştü. Şiddet ve tecavüz evimin içindeydi. Artık vardiyadan eve döndüğümde beni neyin beklediğini bilmiyordum.
Hayatın her alanında şiddeti üreten sistem evimin içerisinde de bir bunu üretmenin yolunu bulmuştu.
Kadına yönelik şiddet sınıf mücadelesi verdiğini söyleyen kesimlerde de görülmektedir. En azından ben onlardan biriyim.
Dışarısı ile paylaşılmadığı sürece bundan kurtulunamayacağı açık. Utandığımız ve bedenimize ve ruhumuza yapılan şiddeti (her ne şekilde olursa olsun) içimizde kabul etmediğimizde de harekte geçemeyeceğimiz gibi.
Ruhumda kopan fırtınaları, bana (bize) yapılanları paylaşmak iztediğim halde, hala tam da yapamadığımı, istenen bir karşı duruşu ve mücadeleyi tam sağlayamadığımı da belirtmek isterim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder