7 Eylül 2010 Salı

Yeni adımlar atmanın tam zamanı - Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları


Yeni adımlar atmanın tam zamanı 

Yaz dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Biraz rehavet, biraz sıcak, biraz yorgunluk, ama bol siyasetin içinde harmanlanıp deme bıraktık kendimizi. Eylül demek yazın o harlı sıcağında zamana bıraktığımız, halılarla köşeye kaldırdığımız sorunların, sıkıntıların çatkapı evin içine, hayatın ortasına girivermesi demek. Bayramın koşuşturmasına karışacak okul telaşı, çocukların eğitim ihtiyaçlarına karışacak kış hazırlıkları, yakacak-yiyecek derdine karışacak işten eve dönmenin yorgunluğu… Naftalinli kıyafetler çıkacak daha, temizlediğimiz her şey silbaştan temizlik bekler. Eğitime ayrılan pay düştükçe cebimizden çıkan paranın nasıl da arttığının yeniden ortaya çıktığı aydır Eylül. Çaktırmadan üst üste yapılan zamların sinsi sinsi cebimizden götürdüklerinin pat diye karşımıza çıktığı aydır. Aza koysak dolmaz, çoğa koysak almaz harcama listelerimize bir de “kışın nasıl ısınacağız” derdinin eklendiği aydır.

Barıştan ne çok korkuyorlar!- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül Sayısı Yazıları

Barıştan ne çok korkuyorlar

Türkiye politik açıdan yine sıcak günler yaşıyor. Referandum tarihi yaklaştıkça, seçim zamanlarından aşina olduğumuz o sert ve milliyetçi dilin dozu da yükseliyor.
“Savaşa devam” kararında birleşen burjuva siyasetin bugünkü temsilcileri Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, bu ortaklığı meydanlara da taşıyor. Ama bir farkla. Halkın karşısına çıkarken “en savaşçı benim” diye bağırıyor liderler. “teröre en çok ben göz açtırmam”, “sen ipten aldın”, “sen alçaksın”, “asıl sen şerefsizsin…” Savaşta ısrar ediyorlar çünkü, iktidarlarını/koltuklarını ancak böyle koruyabiliyorlar. Savaş diyorlar çünkü, korku imparatorluğu yaratmayı, halkı sindirmeyi, “kolay yönetmeyi”, güç/erk sahibi olmayı, savaşın rantını ancak “savaş sayesinde” mümkün kılabiliyorlar.
Fatoş Argın*'ın yazısı...

Bir hayalim vardı benim de…- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Bir hayalim vardı benim de…


1980 yılında Ankara Üniversitesi, Ankara Tıp Fakültesi, 3. sınıf öğrencisiydim, 4. sınıfa geçmek için bir sınava girmem gerekiyordu. Bir önceki sene, 1979’da da sonradan beraat ettiğim bir dava yüzünden, 1,5 ay Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi’nde kaldığım için devamsızlıktan sene kaybetmiştim. Yani artık bu son sınav hakkımdı. Ama o sınava hiçbir zaman giremedim. 14 Ağustos 1980 gecesi, sabaha karşı evimden alınıp Emniyet’e, orada 10 günlük bir işkenceden sonra da Mamak Askeri Cezaevi’ne götürülmüştüm, gıyabi tutuklama kararı varmış hakkımda.
Sükun Öztoklu'nun yazısı...

BİR KİTAP: Tanıklıklarla 12 Eylül, Kadınlar Anılarını Paylaşıyor- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

BİR KİTAP:  12 EYLÜL/KADINLARIN TANIKLIK KİTABI

Tarih sadece geçmiş değildir. Tarih, akıp giden zamanın içinden şimdinin anlaşılması, yarının sağlam temeller üzerinde yükselmesi için vardır. Dünyayı yeniden okuma, yeniden biçimlendirme, değiştirip dönüştürme arzusu tarihine sahip çıkan öznelerle mümkündür. İşin öznesi de, insan olduğuna göre bu iş bizlere düşmekte.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 30 yıl geçti. O günü yaşayan ancak anılarını yazma fırsatı bulamayan insanlarımızın bir kısmını yitirdik. Otuz yılın acılarını yaşayanların bir kısmını işkencelerde, hapishanelerde yitirdik. Kadınlar da, o günlerde işkence tezgâhlarında tecavüze uğradılar, bebeklerini düşürdüler, çocuklarını hücrelerde dünyaya getirdiler... Sakat kalanlar, ruh sağlığını yitirenler, işkence tezgâhlarından geçenler… Ne yaşatıldıysa 12 Eylül’de kadın erkek dinlemedi, şiddet herkesin üstünden geçti. Ama, 12 Eylül’le ilgili kitaplara, makalelere baktığımızda kadınların daha az yazıp çizdiğini, yaşadıklarını daha az anlattıklarını görürüz.... Bazıları da güvenlik gerekçesiyle yazmaktan geri durdular... Korktuklarından değil!
Aynur Seyrek'in yazısı...

Bingöl'den Salyangoz Fabrikası'na 47 yıllık yolculuk...- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Bingöl'den Salyangoz Fabrikası'na 47 yıllık yolculuk...

Her anı tek tek kaydetmiş zihnine, çünkü dün yaşanan her şey bugününden çalınmış umutları gösteriyor. Babasının onu okula göndermeyişi mesela, ailesini geçindirmek için gurbete yolu düşen abisinin çalıştığı inşaattan düşüp hayatını kaybetmesi, çocuklarını yatıracak yeri olmadığından kıyafetleri yere serişi… Yalova’da Mantaş Salyangoz Fabrikası’nda işçi olan Saadet Atilla’nın bugünü geçmişten getirdikleriyle yaşanıyor, ahları da yarına taşıdığı umutları da.
Bingöl’den Bursa’ya göç ettiklerinde 12 yaşındaymış Saadet. Bursa’da bir küçük evle birkaç inek almış babası. Evin dokuz çocuğunun en küçüğü Saadet; en nazlısı değil ama, çünkü hayat ona nazlanma lüksü vermemiş, çocuklarına da vermediği gibi. Bursa’ya kocaman bir aile olarak göçmüşler, dokuz çocuk, anne-baba, Ürdün’de inşaatlarda çalışan abisinin eşi ve altı çocuğu.
Babası ağabeyinin Saadet’le yaşıt çocuklarını önüne katmış, okula yazdıracak. Saadet de peşlerinde. “Baba ne olur beni de yazdır okula” dese de nafile, “Cebimde son tütün param var, onu da senin için veremem” cevabı boynunu bükmüş Saadet’in; içinde yara kalan okul sevdasını bir kenara koymuş, ne de olsa ineklere bakacak biri lazım evde.
Esen Osmançelebioğlu'nun yazısı...

Eğitim Dönemi Başladı, Dert Kapısı Açıldı- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Eğitim Dönemi Başladı, Dert Kapısı Açıldı

Referandum tartışmaları, Ramazan, bayram derken şimdilik pek konuşulmuyor ama anne babaların en büyük derdi olan eğitim döneminin başlamasına az bir zaman kaldı.
Okul hazırlıkları alışveriş kısmı henüz olmasa da stres kısmıyla başladı. Bir yandan bağış adı altında toplanan paralar, diğer yanda okul masrafları, servis ücretleri… Dert edinecek çok şey var. İstanbul’da çeşitli semtlerde oturan kadınlar, artık herkesin hakkı olmaktan çıkıp parası olanın satın aldığı bir lüks haline gelen eğitimle ilgili düşüncelerini dergimize anlattılar.

Sokakta kalmayalım cemaate girelim öyle mi?- Ekmek ve Gül Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Sokakta kalmayalım cemaate girelim öyle mi?



Eylül ayı okul heyecanıyla başlar. Hele de ‘zorlu bir yarış’tan çıkıp üniversiteyi kazandıysan ağzın kulaklarındadır. Yeni yerler, yeni yüzler…
İlkokulu, lisesi hemen hepimiz için bir eşiktir. Her biri ileriye atılan büyük bir adımdır. Her bir adımın önemli bir yeri vardır hayatımızda ve her biri kendi içinde başka başka anılar, yaşanmışlıklar, dertler, olgunluklar taşır aslında. Bu adımların hepsi belki de atıldığı zamanın en büyüğüymüş gibi gelir hep. Liseye gitmeden evvel ilkokul küçülmez gözümüzde ya da üniversiteyi kazanmadan nasıl bir heyecan unutturabilir ki liseye başladığımız ilk günü.
Bütün bu tatlı heyecan olsa ya derdimiz…
Dilek Yağlı'nın yazısı...

Üniversiteler başlıyor....- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Eğer kadınsanız bekçiniz çoktur 

Yeni eğitim dönemiyle beraber birçok sorun da kapısını aralıyor. Kayıt için üniversiteyi kazandıkları şehirlere giden öğrencilerin barınma sorunu, en önemli sorunlardan biri. Ben artık diğer kıdemli sayılabilirim; Türk Dili ve Edebiyatı dördüncü sınıf öğrencisiyim.
Üniversiteyi kazandığım ilk yıl ben de aynı sorunla karşı karşıyaydım. Ailem asgari ücretle geçimini sağlayan bir emekçi ailesiydi. Kredi Yurtlar Kurumu’na başvurmama rağmen yurt çıkmamıştı, yedekte bekletilmekteydim. Misafir olarak kalmak istediğim devlet yurdu benden iki katı ücret almakta, bunun yanı sıra bir kadın olarak yurt müdürünün ağır hakaretlerine maruz kalmıştım. Daha sonra örgendim ki maddi durumu uygun olmayan ailelerin çocuklarının düşük ücretle kalması için yapılan bu yurtlarda, türlü torpiller dönmekte, tanıdığı olan istediğini buralara yerleştirmekteydi. Misafir olarak kalan öğrencilerden alınan iki katı ücret ise yurt müdürünün cebine inmekteydi.
Ayşegül Sağlam'ın haberi...

Referandum Tartışmaları- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Demokrasi ve eşit haklar için
HAYIR!


Kadınlar toplumun yarısı olduğu için, Anayasa değişikliğinin her bir maddesi, kadınların ilgi alanı içindedir ve referandumda taraflarını belirlemede etkilidir.
Anayasa değişiklik paketine “hayır” diyeceğiz. Çünkü, referanduma sunulan Anayasa değişiklik paketi, 12 Eylül Anayasası’nı demokratikleştirmiyor, tersine daha da gericileştirerek pekiştiriyor. Postal zoruyla kabul ettirilen despotik anayasayı özgür oylarla meşrulaştırmaya çalışıyor.
Mevcut değişiklik paketi; onbinlerce insanın yaşamına mal olan, kadınları en çok etkileyen Kürt sorununun eşit haklar temelinde çözümü, Aleviler başta olmak üzere farklı inanç kimliklerinin eşit haklara kavuşması, kadınlar için fiili eşitliği gerçekleştirecek temel ve acil demokratikleşme sorunlarının hiçbirinde olumlu bir adım içermiyor. Siyasal demokrasinin en önemli kriterlerinden biri olan siyasi partilerin örgütlenme özgürlüğü sağlanmıyor, halk iradesini eğip büken yüzde 10 seçim barajına dokunulmuyor.
Paket, emekçilerin örgütlenme, grev ve sosyal haklar talebinde herhangi bir iyileşme içermediği gibi, kimi yanlarıyla emekçiler ve halk aleyhine, var olan antidemokratik düzeni daha da geriye götürecek yeni perçinler içeriyor.
Yıldız İmrek Koluaçık'ın yazısı...

Akşam eve geldiniz, Elektrikler Kesik! - Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Elektriklerimiz neden kesiliyor? 

Sorsalar son üç yılda elektriğe toplam yüzde 73,2 oranında zam geldiğini bilmeyiz belki ama, evdeki her türlü tasarruf çabamıza rağmen elektrik faturasının her ay daha da kabardığını biliriz. Birçoğumuzun elektriği faturayı sadece birkaç gün geciktirdiğimiz için kesilmiştir mutlaka. İcra derdiyle uğraşanlarımız vardır. Fatura bedelinin üzerine icra masrafı, avukat parası derken borcumuzun kat be katını ödemek zorunda kalanlarımız da. Şimdi ise özelleştirme belasının getireceği zamlar kapıda…
Hiç düşündünüz mü, elektriklerimiz neden kesiliyor? Neden ihbarname gelmiyor? Ne oluyor da hemen icra geliyor?
Beyza Metin'in yazısı...

Aile içi cinsel istismar: Ensest- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Aile içi cinsel istismar: Ensest

50 yaşında dimdik bir kadındı. Benimle ilk kez göz teması kurmadan konuşuyordu. Gözlüklerinin altından yaşını sildi. Mendilini elinde bir topa çevirdi ve sıktı; “Ben ensest yaşadım, basbayağı ensest. Acım bitmiyor işte...” Söyleyebilecek tek kelimem yoktu, ensestin kadın üzerindeki etkisi buydu: Ömrü boyunca acı çekmek.
***
Ensest kelimesi Latince lekelemek kirletmek anlamına gelen “incestaru” ve kirli anlamına gelen “incestus” kelimelerinden türemiştir. İnsanlık tarihi kadar eski bir tabu olan ve genel anlamda kandaşla cinsel ilişki olarak ifade edilen ensestin çok sayıda ve çeşitlilikte tanımlaması yapılmıştır. Fakat burada bahsettiğimiz ensest, kandaşla cinsel ilişki olarak değil bir şiddet suçu ve çocuğun aile içi cinsel istismarı olarak ele alınmaktadır.
Başak Sopacı'nın yazısı...


Boşanma halinde nafaka hangi durumlarda ödenmektedir? - Hukuki Bilgiler

Boşanma halinde nafaka hangi durumlarda ödenmektedir? 

Öncelikle belirtmek gerekir ki nafaka talep edebilmek için mutlaka boşanma talepli bir dava olması gerekmiyor. Medeni Kanun hükümlerine göre, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler. Bu taleplerin başında da evin geçimi için talep edilen nafaka gelir. Yani, eğer eşiniz evin idaresi ile ilgili olarak herhangi bir yükümlülüğünü yerine getirmiyor ise bu durumda boşanma davası açmadan nafaka talep edebilmeniz mümkün.

Serviks (rahim ağzı) kanseri hakkında bilmemiz gerekenler- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı

Serviks (rahim ağzı) kanseri hakkında bilmemiz gerekenler


Nedir? Nasıl bulaşır? Belirtileri nelerdir? Nasıl korunabiliriz? Tedavisi nasıldır? Herkes aşı yaptırabilir mi?

Dünyada meme kanserinden sonra kadınlarda en çok ölüme yol açan kanser türü Serviks, yani rahim ağzı kanseridir. Dünyada her yıl yaklaşık yarım milyon kadına rahim ağzı kanseri tanısı konulmakta ve 250 bin ölüm vakası görülmekte. Dolayısıyla bu kanser türü biz kadınların en çok korktuğumuz, ancak bir taraftan da yeteri kadar tanımadığımız kanser türlerinden biri. Bu nedenle bu sayıda sağlık sayfamızın konusunu rahim ağzı kanserine ayırdık.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Gökçen Erdoğan, rahim ağzı kanserinin belirtileri, nasıl bulaştığı, aşısı ve hastalığa neden olan HPV virüsü hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

Sibel Arslan'ın yazısı...

Antifaşist direnişlerde kadınlar- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 Sayısı Yazıları

Antifaşist direnişlerde kadınlar


Dünyanın hemen her kıtasında, bizim ülkemizin de aralarında bulunduğu birçok ülkede askeri ve faşist diktatörlükler on yıllar boyunca halkların kâbusu oldu, olmaya devam ediyor. Esas itibarıyla ulusal ve uluslararası sermayenin silahlı elinden başka bir şey olmayan bütün faşist diktatörlüklerde, toplumsal hareketlere kaynaklık eden politik, demokratik ve emek örgütlenmeleri acımasızca ezildi. Kitlesel tutuklamalar, yargılamalar, idamlar, işkenceler, faili meçhul cinayetler, kaçırmalar, gözaltında kaybetmeler ve sayamayacağımız kadar çeşitli baskı ve zulüm mekanizmaları işletildi.
Son yıllarda, faşist diktatörlüklere karşı güçlü antifaşist direniş hareketlerinin yaşandığı bazı ülkelerde, tarih araştırmaları yapılıyor. Direnişlerin, yakın zamana dek üzerinde pek durulmayan, sözü edilmeyen bir yönü irdelenmeye çalışılıyor: Kadınların oynadıkları rol.
Olcay Geridönmez'in yazısı...

Bir tecavüz davasının duruşmasında yaşanan hayal kırıklığı üzerine...-Ankara'dan mektubumuz var...

Bir tecavüz davasının duruşmasında yaşanan hayal kırıklığı üzerine...


Ankara’da bir adliye binasındayız, bir tecavüz davasında… Ayşe, Fatma, Nurcan, Zeynep, Sevgi, Burcu… İsimlerin bir önemi yok şimdi. Bir adliye binasında, bir kadın arkadaşımızın davasındayız. Tecavüze uğrayan bir kadın arkadaşımızın davasında birlikteyiz, en başta ona, sonra kendimize ve tüm kadınlara güç verebilmek için. Yok, çok yakından tanımayız arkadaşımızı, belki kimimiz daha önce hiç karşılaşmadı bile. Ama ne önemi var… Ortaklığımız tanışıklığımız değil, kadın bedenine yönelik bir en ağır şiddet biçimlerinden biri olan tecavüz karşısındaki direnişimizdi. Hangi kadın bu konuda duyarlılık göstermez ve sessiz kalabilirdi ki, biz de sessiz kalmadık ve adliyeye duruşmaya gittik, bu dava bizim de davamız olduğu için. Yaşananların ayrıntısı da gerekli değil. İki erkek tarafından gerçekleştirilen bir tecavüz var ortada, bir de arkadaşımızın doktordan alınmış raporları.

Ankaralı kadınların mektubu...

Tatili tarif eder misiniz?- Kağıthane'den mektubumuz var...

Tatili tarif eder misiniz?

Kimilerine göre tatil plajda bronzlaşmak için saatlerce güneşin altında boylu boyunca bir o yana bir bu yana yatmaktır. Kimilerine göre her şey dahil bir otelde sabah, öğle, akşam açık büfedeki bütün yiyecekleri bir tabağa sığdırma mücadelesi vermektir. Homini gırtlak yemek içmek ve karlı çıkmanın verdiği mutlulukla evine dönmektir. Kimine göre televizyon seyretmek, gece geç saatlere kadar oturmak, öğleye kadar yatmaktır. Kimine göre tarihi yerleri gezmek ve hayretler içerisinde “vay be anasını adamlara bak zamanında neler yapmışlar” gibi sözler söyledikten sonra bir şey anlamadan mekandan ayrılmaktır. Kimilerine göre yol kenarlarında gördüğü yeşil alanlarda mangal yakıp çoluk çocuk pişirdiklerini bir güzel yemektir. Kimilerine göre bikinisi, takısı, elbisesi, çantası, sevgilisi ile magazin basınının ikocanı olmaktır. Kimilerine göre tatil okullar kapanır kapanmaz ev halkını topladığı gibi köyüne yaylasına gitmektir. Dağ havasını solumak, temiz kaynak sularından içmek, bu arada kışlık yiyeceklerini hazırlamaktır.
Elele Kadın Derneği Başkanı Fikriye Şekeroğlu'nun mektubu...

aynı nakarat yarısı bayat - Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2010 sayısı yazıları

aynı nakarat yarısı bayat 


Ara verilen dizlerin bazıları başladı, bazıları da bu ay içerisinde izleyicisiyle buluşacak. Bir de taze olanları var ki, bu reyting savaşında, tutunabilmek için fragmanlarıyla, oyuncuları sürekli ekranlarda, gazetelerde görmek mümkün.
Peki yeni sezonda yeni olan ne?
Geçtiğimiz yıl bol bol güzel kadınlar, yakışıklı/karizmatik erkekler, yasak aşklar, entrikalar, kavuşamayanlar, ağalar, beyler izledik. Henüz yayınlanan birkaç bölüme, fragmanlara, dizilerle ilgili çıkan yazılara dayanarak, bu sezon da izleyicileri - bir iki proje hariç- çok da farklı bir tablonun beklemediği görünüyor.
Çağrı Sarı'nın yazısı...

5 Eylül 2010 Pazar

KADINLAR BARIŞ İÇİN YİNE SOKAKTAYDI

50'yi aşkın kadın örgütünün ve siyasi partilerden, sendikalardan, dergilerden kadınların imzacısı olduğu metinde kadınlar savaşın sesinin değil hayatın seslerini duymak istediklerini ifade ediyorlar. 1 Eylül günü Taksim'de buluşan kadınlar şarkılarını barış için söyledi, mumlarını hayatı aydınlatmak için yaktı, zılgıtlarını ölümün yaşanmadığı bir memleketin sevincine çekti... Eylemde okunan metnin tamamı şöyle...

Barış olsun, Kadın olsun, Hayat olsun


26 yıldır bu topraklarda savaşın korkunç sonuçlarını yaşadık. 26 yıldır barış özlemi çekiyoruz ama yalnızca savaşı tanıyoruz. Savaşı, ölümlerden, yıkımlardan, yanan ormanlardan, mayında kopan bacaklardan tanıyoruz. Sokaklarda kol gezen erkek şiddetinden, tecavüzlerin artıp meşrulaşmasından tanıyoruz savaşı. Havanla parçalanan ceylanlardan, ölü çocuklardan tanıyoruz.