14 Ekim 2010 Perşembe

Okul Yolundan Atölyeye- Ekmek ve Gül Ekim 2010 Sayısı Yazıları


Yeni eğitim öğretim dönemi tüm sıkıntılarıyla başladı. Defter, kitap, servis, kayıt vs. parası derken veliler yaşam koşullarının yanında çocuklarını eğitmeye çalışmanın verdiği bu çilelerle gerildikçe gerildiler. Öğrenciler yeni dönemin heyecanıyla okullarının yollarını tuttular.
Bardağın bu tarafı da dolu değil ama biz bir de diğer tarafından bakalım. Hani eğitim parasız olsa dahi gerek toplumsal baskının gerekse geçim sıkıntısının yarattığı ağır yük dolayısıyla okuyamayan genç işçi kadınların tarafından. Belki de onların yaşadığı sıkıntıları bize en iyi anlatan ve hissettiren semtlerden birisi Çağlayan.
Çağlayan’da her sabah okul çağındaki yüzlerce genç, yüzlerinde hem yorgunluk hem de mutsuzluk ifadesiyle atölyelerine doğru yol alır. Okul dönemi bu tabloya, çantaları ve defterleri ile okula giden yaşıtları da katılır. Çağlayan’dan okula giden hiçbir genç zengin değildir; fakat genellikle bölgeden göçmüş ailelerin çocukları, kente alışmaya çalışırken o ilk eşiği geçmek için okullarını bırakmak zorunda kalırlar. Kadın da olsa, erkek de olsa birçok genç memleketten göçtükten sonra, evde tek çalışan durumuna gelen baba ya da abilerine yardım etmek ve evin geçimini sağlamak için okulundan vazgeçer.

Beyza Metin ve Neslihan Karyemez'in haberi...

Şiddete karşı ilk adımlar- Ekmek ve Gül Ekim 2010 Sayısı Yazıları


Milyonlarca hemcinsimizi tehdit eden toplumsal bir sorun olarak karşı durmaya çalıştığımız şiddet, çoğu zaman kendi hayatlarımızın da tam içinde yakalayıveriyor bizi. Bazen tanık, bazen mağdur olarak… Kimi zaman bir komşumuz, bazen bir arkadaşımız, annemiz, bir akrabamız, iş arkadaşımız, belki hiç tanıdığımız bir kadın, belki de kendi kızımız ya da kendimiz olabiliyoruz aile içinde şiddete maruz kalan. Aile içi şiddeti “karışılmaması gereken bir mesele” olmaktan çıkarttığımızdan beri daha cesaretliyiz belki tanık olduğumuz şiddete müdahale etmekte.
İster şiddetin önlenmesi ve devletin görevlerine ilişkin mücadeleyi ilerletmek, isterse günlük yaşamımızda karşı karşıya kaldığımız durumlarda doğru yönlendirme ve destekte bulunmak için şiddete karşı neler yapabileceğimizi bilmek son derece önemli.
Aylin Okutan'ın yazısı...


Evyap’lı anneler ‘çalışan anne’ olmayı anlatıyor- Ekmek ve Gül Ekim 2010 Sayısı Yazıları

Evyap’lı anneler ‘çalışan anne’ olmayı anlatıyor
Bu başlık, Evyap sabun farikasının iç iletişim yayını olan “Evyap Dünyası” adlı derginin 19. sayısında yer alıyor. Derginin forum sayfaları Evyap’ta çalışan annelere ayrılmış. Neredeyse tamamı yönetim kadrosunda olan altı kadın, çalışan anne olmanın zorluklarını ve bu zorluklarla nasıl başa çıktıklarını anlatıyor.
Onlar da annelerine, kayınvalidelerine, bakıcılara ya da yuvalara emanet ettikleri çocuklarını her anne gibi olabildiğince iyi yetiştirme gayretinde. Çalışan anne olmanın zorluğunun, çocuklarına ayırabildikleri zamanın kısıtlı olmasından kaynaklandığı konusunda birleşiyorlar. Çocuklarıyla “planlı” ve “kaliteli” zaman geçirmenin, ev ile iş arasında dengeyi kurabilmenin önemine değiniyorlar. Kurslardan sinemaya, tiyatroya dek çocuklarıyla birlikte bulundukları etkinlikleri anlatıyorlar. Söylenenlere bakılırsa, çalışan anne olmanın zorluğu esasta bundan ibaret.

Elbette, yüzlerce kadın işçinin çalıştığı Evyap’ın iç yayınında orada yaşanan sorunlara bunun ötesinde değinilmesini beklemek saflık olurdu. Hele çocuk sahibi işçi kadınların sorunlarına... Çünkü, Evyap işçisi kadınların büyük bir çoğunluğunun günlük çalışma saatleri, dergiye görüş veren yönetici kadınların aksine 12 saat civarında ve aralarındaki ücret farkını tahmin etmek çok da zor değil... Çünkü, Evyap işçileri dönem dönem toplu dilekçelerle, eylemlerle vb. talep etmelerine rağmen fabrikada halen bir kreş açılmış değil...
İşte bu yüzden Evyap’ın dergisinde kendilerine yer bulamayan Evyap’lı işçi annelerin söyleyeceklerine biz kulak verelim istedik.

Şenay Kumuz'un haberi...

İÇİMİZDEN BİRİ: Akile Karaduman - Ekmek ve Gül Dergisi Ekim 2010 Sayısı Yazıları

Haklarınızı geç olmadan öğrenin!


Çalıştığı işyerinin sorumsuzluğu yüzünden Lenfödem oluşan kolu kesilecek olan Akile Karaduman, geçen bir yılda yaşadıklarını, hastalığının engel olduğu kadınlık özlemlerini, çalışma hayatına dair acı deneyimlerini anlatıyor.

Tam bir yıl önce tanıştığımız Akile Karaduman, çalıştığı tekstil işyerinin sorumsuzluğu yüzünden Lenfödem oluşan kolunu kaybetmek üzereydi. Henüz 5 yıllık evli olan Akile, o günlerde kolundaki rahatsızlığın verdiği acıya dayanamayarak döktüğü gözyaşları arasında, başına gelenleri ve 39 yaşında elinden alınan hayallerini anlatmıştı.

Ayşen Güven'in yazısı...

Boşanma davası nasıl açılır?- Hukuki Bilgiler

Bir boşanma davası açabilmek için öncelikle bu davaya hangi mahkemelerin bakabileceğinin bilinmesi önemlidir. Boşanma davalarına ve buna bağlı olarak aile hukukundan doğan nafaka, tazminat, velayetin değiştirilmesi gibi davalara bakmakla görevli mahkeme aile mahkemesidir. Aile mahkemesinin olmadığı yerlerde ise boşanma davası Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılır.
Boşanma davası açabilmek için öncelikle dava dilekçesi ile mahkemeye başvurmak gerekir. İkametgâhınızın bulunduğu yerdeki mahkemeye gitmelisiniz. Örneğin ikametgâhınız İstanbul Beyoğlu ilçesi sınırları içinde ise boşanma davanızı Beyoğlu Aile Mahkemesi’ne başvurarak açabilirsiniz.

Boğmaca her yaşta görülebilir- Ekmek ve Gül Ekim 2010 Sayısı Yazıları


Boğmaca, ülkemizde çocukluk çağı enfeksiyonları arasında halen önemini koruyan bir hastalık. Sağlık ocakları tarafından yürütülen aşılama programları sonrasında görülme sıklığı ve hastalığa bağlı ölümlerde ciddi azalma olmuştur. Ülkenin her yerinde aşılama hedeflerine ulaşılamaması hastalığın gündemde kalmasının önemli bir nedenidir. Ayrıca aşı ile sağlanan bağışıklık ömür boyu sürmediği için, aşılanan çocuklar korunurken bir yaş altı bebeklerde ve 15 yaş üstü erişkinlerde hastalığın görülme sıklığında artış izlenmektedir. Boğmaca, mevsimsel bir dağılım göstermemekle birlikte, özellikle aşılama oranının düşük olduğu bölgelerde sonbahar aylarında artış göstermektedir.
Dr. Selma Okkaoğlu'nun yazısı...

Bir yanı yoksulluk bir yanı damak tadı- Ekmek ve Gül Ekim 2010 Sayısı Yazıları


Ağustosböceği ile karıncanın hikâyesini sanırım hepimiz biliriz. Karınca kışın aç kalmamak için yaz boyu çalışırken, ağustosböceği ise almış gitarını keyif çatmakta, karınca ile dalga geçmektedir. Kış geldiğinde karınca yazın biriktirdikleri ile rahatça kışı geçirirken ağustosböceği aç kalmakta, yaz boyu gülüp geçtiği karıncaya muhtaç kalmaktadır. Tabii kısaca anlattığımız bu hikâyeden, yazın çok çalışanların kışın aç kalmayacağı sonucu çıkarılamayacağını biliyoruz. Maalesef gerçek hikâyenin tam tersi cereyan ettiğini, yaz-kış çok çalışsa da toplumun büyük bir kısmının, kışın yine açlık ve yoksullukla karşı karşıya kaldığını, bazen bakkaldan ekmek alacak para dahi bulamadığını yaşayarak görüyoruz.
Yüksek ihtimalle gerçek yaşamın ağustosböceklerinin, yazları sürdükleri sefa yanlarına kâr kalıyordur. Bırakalım ağustosböceklerini, bizim derdimiz karınca misali hararetle kışlık yiyecek hazırlayan kadınlarla…

Eylem Sarıoğlu ve Ezgi Aksoy'un haberi...

“Tavuk Kuştur, Kadın İnsandır”- Ekmek ve Gül Dergisi Ekim 2010 Sayısı Yazıları

 1917 Ekim Devrimi’yle kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde kadınlara ekonomik, politik ve toplumsal eşit haklar sağlandı. Ancak yüzyılların getirdiği alışkanlıklar ve toplumsal yapıların değişimi o kadar kolay olmuyor. Sovyet Rusya’da da olmadı. Kadınların eşit haklarının farkına varabilmelerinin bilincini ve bunlardan yararlanmalarının fiili koşullarını da yaratmak gerekiyordu. Bu doğrultuda muazzam çalışmalar yürütüldü. Yanı sıra kırda ve kentte günlük yaşamın kolektifleştirilmesini amaçlayan bir de hareket başlatıldı. Kırsal alanda kolektif yaşam biçimine dair ilginç bir örneği, Avusturyalı araştırmacı yazar Fannina Halle’nin 1931 yılında ziyaret ettiği ünlü Artyuşina Kadın Komünü oluşturuyordu. Halle’nin buradaki izlenimlerini özetleyerek aktarıyoruz.

Çocuklarımız yarış atı değildir !- Avcılar'dan Mektubumuz Var !

İlk eğitimden söz edersek ailenin belirleyici bir rol oynadığı görülür. Yeni doğmuş bir bebeğin henüz yeşermemiş bir fidan olması onun büyümesi, yeşermesi ve çiceklenmesi için gerekli koşulların hazırlanması gerekir. İlk iş aileye düşer. Fidanın suyu, ışığı gibi gerekli ihtiyaçlarını bir araya getirmeli ve karşılayabilmelidir. Ki dışardan da etkelenecektir fidan kuşkusuz. Bu dış etkeler yıkıcı olabilir ve olumsuz sonuçlar yaratabilir ama ilk adımı güzel atılmış bir başlangıç mutlaka güzel sonuçlara ulaşacaktır. İlköğretimde verilen eğitimi önemli bulmuşumdur. Çocuğun alışkanlıkları ve yürüyeceği o yolda ki ilk adımdır. Ülkemizde pekte sağlıklı olmayan eğitim şartları bir çok öğrenciyi kötü etkelemektedir. Maddi manevi sorunlar yaratmaktadır.
Nursen Öztürk'ün mektubu...

Yanlış soru yanlış yanıt- Ekmek ve Gül Dergisi Ekim 2010 Sayısı Yazıları

Şimdilerde hangi kanalı açsanız, hangi gazeteye baksanız, hangi internet sitesini dolaşsanız, “Fatmagül’ün suçu” tartışılıyor. Tartışma derken, sakın ola tecavüz suçu, kadının cinsel obje olarak sunulması ya da kadın figürünün her daim tecavüzle nasıl karşı karşıya kaldığı falan değil... Tecavüz sahnesi ne kadar izlenmiş, kimler nasıl tecavüz etmiş, Beren’in göğüsleri görünmüş mü? Bu arada döndüre döndüre yayınlanan eski bölümleri izlemeyenlerin de gözüne sokuluyor.
Bu sahnelerden etkilenen milyonlarca kadın var… Milyonlarca kadın dünyanın neresinde, hangi yaşam statüsünde olursa olsun, izlediğimiz dizidekilerine benzer olaylar yaşıyor. Ya tacize uğruyor ya şiddet görüyor ya da tecavüze uğruyor. Üstelik yakınlarından aldığı tepkiler bazen aynı dizideki gibi olabiliyor.

Çağrı Sarı'nın yazısı...