30 Aralık 2010 Perşembe

Kadının dünyasından bir kesit - Bitlis'ten Mektubumuz Var!


Kadının dünyasından bir kesit


Minibüse bindik ve yolcuların tamamlanmasını bekliyorduk. Yaşlı bir teyze, elinde bastonu zar zor minibüse bindi. Pencereye doğru yanımıza oturdu. Çok sevimli görünüyordu. Eli yüzü temiz, giysileri yaşına uygun, esprili bu teyze biner binmez; “Kızıma gidiyorum, kendisi Tatvan’da oturur” diye söze başladı. “Ne yapayım kızım, onu bırakmıyorlar. Bari ben gidip göreyim dedim.”
Belli ki uzun zamandır arabayla yolculuk yapmamıştı. Ben, “Teyze nerelisin?” diye sordum, “Bitlisliyim” dedi. Dili de Bitlisli olduğunu kanıtlıyordu. Çok dert çekmiş bir kadına benziyordu, ama bir şekilde bunu kamufle etmeyi başarmıştı. Hemen söze hayatını anlatmakla başladı. “Ah kızım! Başımın saçları kadar dert çektim ben. Babam beni hiç tanımadığımız ücra bir köye gelin verdi. Ben şehirde büyümüş, bolluk içinde yaşamış biriyim. O zamanlar babamıza karşı gelemezdik. Bir mal gibi beni köye sattı. Dillerini bilmiyordum, inek sağmayı, ekmek yapmayı… Köye dair hiç bir şey bilmiyordum.”
Heyecanlanmıştım. Yaşlı kadın sanki benim bir şeyler yazdığımı biliyor da onun için anlatıyor diye geçirdim içimden. Bana yazacak bir şey daha çıkmıştı, heyecanım bir kat daha arttı. “Teyze sen ne yaptın bunca sene köyde, hala köyde misin?” diye sordum. “He oğul nereye gideyim, başka yerim yok ki.” diyerek anlatmaya başladı;

 Songül Ünsel Bitlis'ten anlatıyor..


“Ne yapayım kızım? Günde bir ton dayak yedim, çocuklar doğurdum, bütün köy işlerini dayak yiye yiye öğrendim. Kocamı görecek gözüm yoktu. Bazen kaçıp babamın evine gitmek istedim. Bir kere kaçtım. Kocam gelip beni aldı babam evinden. Çocuklarım da vardı, onları bırakamadım ve kendimi arsızlığa vurdum. Yanı kara (beddua olur) kocam beni ineği gibi görüyordu.”.
Hikâyesini minibüste yüksek sesle anlatıyor, arada bir eşim için “Abinin de başını götürdüm.” diyordu. Sanki bu söylediklerini, sadece benim ve eşimin duyduğunu sanıyordu. Minibüstekilere baktığımda zaman zaman sessiz gülüşmeler oluyordu. Bu yolculuğun bitmesini hiç istemiyordum.
Yolumuz yirmi kilometreydi ve biz gideceğimiz yere ne yazık ki yaklaşıyorduk. O sırada şoför; “Ücretleri alalım lütfen.” deyince eşim cebine yöneldi. Yanımdaki teyze ceplerini karıştırmaya başladı. Belli ki ücreti ödemek için para arıyordu. Sonra eski bir bez parçası çıkarıp düğümlerini çözmeye başladı. Bende bu olayı hayretler içinde seyrediyordum. Eski bez parçasını açıp, içinden iki liranın bir lirasını eli titreyerek şoföre vermeye çalışıyordu. Yol ücretini karşılamıyordu bu para. Ben bu olanlar karşısında şok olmuştum. Eşime dönüp baktım. Sessizce, “Ücreti sen öde.” dedim ve teyzeye dönüp; “Sen bu parayı kaldır, eşim senin ücretini de ödedi. Sen o parayı şehir içi minibüsüne verirsin.” dedim. O da mahcup bir vaziyette; “Sağ olun, zahmet oldu.” dedi.
Tekrar söze girdim; “Teyze, eşin sağ mı?” diye sordum. “He, ona n’olur”, sadece “Allah bana yaptıkları için gözünü kör etti, elini şil (felç) etti, gezemiyor. Şimdi ben geziyorum” dedi bedduası tutmuş gibi böbürlenerek. “Yer değiştirdiniz öyle mi?” diye sordum. “Ne yapayım kızım? Kızlarını arayıp sormuyor, onlar da gelemiyorlar. Annelerinin bahtına çıkmış kızlarının bahtı da. Onlar da benim gibi çekiyorlar. Şimdi görmeye gideceğim kızımın üstüne kuma getirmiş kocası. Bir terlik bile almıyor ona. Ben bir çift terlik aldım da kızıma götürüyorum” dedi. “Ölene kadar gideyim de ben öldükten sonra…” sustu ve bir iç çekti. “ İnşallah çocukları amel-i salih olur da ona bakar” dedi.
Ben de, “İnşallah teyze. Sen çok tatlı, acılarınla bile alay eden birisin. Çok yaşa emi teyze” dedim. “Sağ ol kızım. Kafanızı da şişirdim” diye yineledi. “İneceğimiz yere çok kaldı mı?” diye sordu. “Nerde ineceksin?” diye sordum, o da ineceği yeri söyledi. Arada suskunluk oldu.
Bir an içime dönüp olanları düşündüm. Bir süre sonra teyzenin ineceği yere geldik. Yaşlı kadın, elinde bastonu ve bohçası ile aşağı inerek gözden kayboldu.

KOCAMIŞ

Sen ki ağlamalarını
Gündüz içine akıtıp
Gecenin katranlığına boşaltan
Sözcüklerini iç sesine katan….
Gözleri hüzünlü,
Dudaklarında zoraki gülümseme,
Bakışları manalı, çok şey anlatan…
Artık kabuğunu kırma zamanı gelmedi mi?
Çağlayan ol, ak artık deryalara…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder