14 Ekim 2010 Perşembe

İÇİMİZDEN BİRİ: Akile Karaduman - Ekmek ve Gül Dergisi Ekim 2010 Sayısı Yazıları

Haklarınızı geç olmadan öğrenin!


Çalıştığı işyerinin sorumsuzluğu yüzünden Lenfödem oluşan kolu kesilecek olan Akile Karaduman, geçen bir yılda yaşadıklarını, hastalığının engel olduğu kadınlık özlemlerini, çalışma hayatına dair acı deneyimlerini anlatıyor.

Tam bir yıl önce tanıştığımız Akile Karaduman, çalıştığı tekstil işyerinin sorumsuzluğu yüzünden Lenfödem oluşan kolunu kaybetmek üzereydi. Henüz 5 yıllık evli olan Akile, o günlerde kolundaki rahatsızlığın verdiği acıya dayanamayarak döktüğü gözyaşları arasında, başına gelenleri ve 39 yaşında elinden alınan hayallerini anlatmıştı.

Ayşen Güven'in yazısı...


İşyerinde yine sabahlatıldığı bir günün ertesinde Akile, parmaklarını hissetmez halde acile kaldırılmıştı. İşyerinde kullandığı kimyasallar yüzünden bu hale geldiğini saklamaması konusunda kendisini uyaran hemşire olmasaydı, belki Akile bugün hiçbir hak talep edemeyecekti. Çünkü hastanede acıyla kıvranırken kendisini arayan patronları, “evde kullandığım temizlik malzemeleri neden oldu” demesini telkin ediyorlardı.
Doktorlar, ödemin vücuda dağılmaması ve hastalıklı kolun kalbe daha fazla baskı yapmaması için kesilmesini uygun bulmuşlardı. Hastane rapor düzenlemesine rağmen Ankara Maluliyet Daire Başkanlığı “çalışabilir, kimseye muhtaçlığı yoktur” yanıtını göndermişti. Akile hâlâ, maluliyet raporu ve işyerine açtığı dava ile mücadelesini sürdürüyor.
O günlerde adeta dünyası başına yıkılan Akile ile, geçen bir yılda yaşadıklarını, hastalığının engel olduğu kadınlık özlemlerini, çalışma hayatına dair acı deneyimlerini konuştuk. Akile, kolunun kesilmesine psikolojik olarak hazır değil hâlâ. Diğer yandan aldığı psikiyatri yardımı, yaşadığı tramvayı bir nebze de olsa hafifletmiş gözüküyor. Bu defa bize güler yüzle açıyor kapısını Akile...


Cahilliğimden faydalandılar
Leke çıkarma işini sadece kendisine yaptırdıklarını, o olmadığında kimsenin yapmadığını söyleyen Akile, “Bu işi en iyi sen yapıyorsun diyerek cahilliğimden faydalandılar” diyor. İşyerindeki son gününü şöyle anımsıyor: “O gece, ustam eşime telefon açmıştı, ‘bu gün sabaha kadar kalacak eşiniz’ diye. Eşim, ‘izin vermiyorum’ demiş. Yine de o gün mesaiye bıraktılar beni. Herkes gece 03.00’te yatmaya gittiğinde de beni göndermediler. ‘Neden?’ diye sordum ‘sabah hastaneye gidecekmişsin o yüzden sabaha kadar çalışacaksın dediler. O saatte tırnaklarım mosmor olmuş, artık iş göremiyorum. Bu defa ipliğe verdiler. İşi avucuma katıyor makasla temizlemeye çalışıyordum...”


‘Namaza gitmedin diye oldu’
Leke temizleme işini tam olarak nasıl yaptığını soruyoruz, tarif ediyor Akile; “Leke temizleme işini buhar makinesiyle yapıyordum. Makinanın üzerinde 2 düğme var biri yakıcı buhar çıkarıyor diğeri soğuk buhar çıkarıyor. Tabii buharla birlikte kullandığım kimyasalları da soluyordum. Gözlerimden sürekli yaş geliyordu. Gözlük falan da vermiyorlardı.”
Aldığı paranın hakkını daha ne kadar verebilirmiş Akile bu satırları okuyunca varın siz düşünün: “Ben hep yediğim lokmanın hakkını vermek istedim, onlarsa beni resmen kullandılar. İplik temizleme, leke çıkarma işlerine ne olursa koşturdular. Yine sabahlayacağımız bir günde, artık dayanamıyorum, elektrikler kesilsin diye dua etmeye başladım. Tam o sırada elektrikler kesildi! Muhasebeci kız gelip beni yatmaya götürdü. Ayakkabılarımın bağını bile çözemedim acımdan. O çözüp yatırdı beni.
Sonra eşimle patronla konuşmaya gittik. Patronun karısı, namaza gitmediğim için öyle olduğunu söyledi. Onun gibi rahat mıydık ki biz namaza gidelim. Yemek yer yemez işe koyuyorlardı, kızmasınlar diye tuvalete bile gidemiyorduk. İzin zamanları dışında ise tuvaletlerin kapısını kilitliyorlardı.”




Eşime sarılıp uyumayı özledim
Şu an neler yaşadığını Akile tüm içtenliği ile anlatıyor: “Banyoya girmek için bile eşime ihtiyaç duyuyorum. Geçen gün canım kızartma çekti, 2 ayağımın arasına patatesleri koyup doğramaya çalıştım. Yarı kabuklu bir yemek oldu. Yemek pişirmeyi özledim. Banyoda en ince temizliğimi bile eşim yapıyor. Ona yük olacağım diye, benden bıkıp bırakır diye çok korkuyorum. O benim için herşeyi yapıyor. Komşularım, “emekliliğini bekliyor senin, ondan çekiyor seni, yoksa boşardı” diyorlar. Bence böyle insanlar paylaşımı, sevgiyi, hoşgörüyü yaşamadıkları için yadırgıyorlar.
Pencereden, işten çıkıp gelenlere bakıyorum, özeniyorum. Arada dışarı çıktığımda insanların bana bakışları, sorma tarzı gücüme gidiyor. Bir keresinde biri koluma dokunup “aaa takma değilmiş” dedi. Önceleri böyle şeyler duymamak için evden çıkmak istemiyordum. 10 aydır psikolojik tedavi görüyorum, daha rahatım. Çok uyutuyor gerçi, bağımlı da olmamak için sadece akşamları içiyorum”.
En çok eşine sarılıp uyumayı özlediğini söyleyen Akile, “Kolum altı kilo oldu. Koltuk altlarımda yaralar var. Geceleri yatamıyorum. Eşime sarılıp yatmak istiyorum, 4 senedir bunun özlemini çekiyorum. Sadece yüzüstü yatabildiğimden, olmuyor” diyerek duygularını ifade ediyor.


Haklarımızı öğrenmeliyiz
Başına gelenlerden sonra ‘Neden haklarımı bilmedim’ diye kendisine çok kızmış Akile. “Şimdi bu yazıyı okuyan işçi arkadaşlarım beni duysun” diyor ve onlara sesleniyor: “İşçiler kendilerine verilmiş hakları bilmiyor. O yüzden hep köle muamelesi görüyor. Normalde 8 saat çalışmak gerekirken 14 saatlere çıkarıyorlar, sesimiz çıkmıyor. Bayram tatili vermiyorlar sesimiz çıkmıyor. Nasıl öteki işçiler o işi almadıysa ben de yapmayacağım diyebilirdim ya da sağlığımı koruyacak şeyler isteyebilirdim. Benim için geç oldu ama benim gibi çalıştırılanlar haklarını öğrensinler. İşyerlerinde fedakârlık yapmasınlar. Sizin hayatınızı onlar asla düşünmüyorlar”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder