5 Aralık 2010 Pazar

BU PROGRAMLARIN TEK VİCDANI REYTİNG- Kırkyama 19 Eylül 2010

Kadın programları, stüdyoda silahlar patlayınca ya da erkekler o programa katılıp eşlerini/ kızlarını öldürdüklerinde haber olabiliyor. Oysa silahlar patlamasa da her gün onlarca kadın, bu programlarda lime lime ediliyor.



Müge Anlı’yla tanışmamızı önce Şenay Düdek ardından da Pakize Suda ile birlikte sundukları magazin programı “Dobra Dobra”ya borçluyuz. Bildiğimiz magazin programlarından farkı, saatler süren yayının bir sürü “ünlü” dedikosu yerine, tek bir “ünlü”nün dedikodusuna tahsis edilmiş olmasıydı. Dobra Dobra kendini tüketince ve genel olarak magazin programlarından eskisi kadar ekmek yenilemez olunca, o zamanlardan hırsıyla gözümüzü korkutmaya başlayan (boşandığı eşini dahi magazin malzemesi yapmaktan çekinmemişti) Müge Anlı, magazincilikten kadın programcılığına terfi etti. Ve böylece “Müge Anlı ile Tatlı Sert” programıyla televizyonların yeni Serap Ezgü’sü, Yasemin Bozkurt’u oluverdi. Anlı, atv’de üç sezondur, işleyeni belli olmayan kadın cinayetlerini çözüyor, kayıp ya da evden kaçmış kadınları, çocukları buluyor... En azından program tanıtımlarında böyle diyor.
Programla birlikte, yakınları öldürülmüş ya da kaçırılmış kadınlar, polisten, yargıdan umudunu kesmiş olarak ve elbette canları çok yanar bir halde, Müge Anlı’nın ağına düşmeye başladılar. Ezici çoğunluğu yoksul, eğitimsiz, feodalizmin, baskıcı geleneklerin altında ezilmiş kadınlar, bu en savunmasız, doğru düşünme yetilerini yitirmiş halleriyle; beyaz, eğitimli, zengin bir kadın olarak Anlı’nın sınır tanımayan öfkesinin, aşağılamalarının, üstten üsten konuşmalarının, polise, askere, savcıya, hakime söz söyletmeyen milliyetçi dilinin hedefi oldular.

Serpil İlgün'ün Yazısı...





KANLI CANLI LİNÇ
Televizyonda tek vicdan reyting olduğundan Anlı, yığınla olduğuna inandığımız başvurular arasında (emniyetin de yardımlarıyla) didik didik edilmeye en müsait olanları seçiyor. Esas hikâyenin katılımcısı ne kadar çok olursa, linç alanı da o kadar çok genişliyor. Bu çoklu linç gösterisiyle mağdurları ve elbette izleyenleri bir iyice sersemleten Anlı, koltuğun diğer ucunda yedek oyuncular misali sıranın kendilerine gelmesini bekleyen benzer hikâyelerin katılımcılarına üç saatlik program boyunca lütfedip, “sizin derdiniz neydi” diye sormuyor. Yedek mağdurlar, çaresiz, bazen günlerce esas hikâye olmayı sabırla bekliyor.
Programa başvuran kadınların yaşadıkları trajedi, başka trajediler üretiyor. Aileler birbirine düşürülüyor, birbirlerinin arkalarından bile söylemeye çekindikleri laflar canlı yayınlarda ediliyor, yedi göbek akrabalar, konu komşular telefonlara bağlatılıyor, stüdyoya getiriliyorlar.
Hep aynı tonda boyattığı sarı saçlarıyla zenginliği-üstünlüğü simgeleyen Barbi bebeklerini çağrıştıran Anlı, yaz tatilini kısa tutarak, yeni sezonu Ramazan ayında başlattı. Biz izlemeye başladığımızda esas hikâye, bugün itibariyle 56 gündür kayıp olan 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Sinem’e ne olduğuydu. Sinem’in öğrenim hayatını geçirdiği İnegöl’deki tüm ilişkileri, o ilişkilerin merkezindeki Polat Alemdar olma heveslisi genç erkekler, “ben öyle duydum” diyen telefon bağlantıları, “mahalleli kadın” röportajları derken konu iğdiş edile edile iş, kendilerine “menajer” denildiğini öğrendiğimiz kadın satıcılarına, Kayseri’ye, Maraş’taki pavyonlara kadar götürüldü. Özel hayat gizliliği kuralı çiğnenerek, pornografi sonuna kadar kullanılarak günlerce sürdürülen bir ağır hikâye… ve hikayenin tam ortasında “Ben kızımı istiyorum. Ne olursa olsun kızımın arkasındayım. Bunlar kadın olduğumuz için bizim başımıza geliyor Müge Hanım” diye haykıran bir anne…
Sinem’in hikâyesinin reytingi sağlama aldığı günler boyunca, koltuğun diğer ucunda, sonradan Eskişehir’de ormanlık alanda cesedi bulunacak 13 yaşındaki Öznur’un annesi ve yine daha sonra gazetelere “kadın programında silahlar patladı” başlığı ile yer alacak haberin öznesi Sabriye’nin annesi vardı. Sonrasını, yani silahların neden patladığını artık izlemeyenler de biliyor ama bir de biz anlatmaya çalışalım: Sabriye eşini terk ederek evli bir erkekle yaşamaya başlar. Kızının kandırıldığını düşünen annesi Sabriye’nin baba evine dönmesini ister. Hemen bulunup sevgilisiyle stüdyoya getirilen Sabriye, “ben artık geri dönemem anne, beni affet” deyip stüdyodan çıkar. Karısını televizyonda gören terk edilen koca, yanına oğlunu ve silahını alarak stüdyoyu basar. Neyse ki kurşunlar Sabriye’ye isabet etmez.
O sırada Müge Anlı, bir yandan gözyaşları döken Sabriye’nin annesini teselli ederken, bir yandan da telefona bağladığı bir diğer gözü yaşlı kadına (Sabriye’nin birlikte olduğu erkeğin karısına) tavsiyelerde bulunuyor: “Benden sana abla nasihati, gidene güle güle diyeceksin…” O çok yaratıcı, her biri hayatın sırrını veriyormuş edalarıyla dillendirilen nasihatlerini daha sürdürecekti ki, silah sesleri işitilmeye başlandı. Anlı ve uzmanları derhal topukladılar! Sadece anneler kıpırdamadı. Uzun reklam arasından sonraysa ise gayet rahat görünen Anlı, pişkin pişkin “aşağıda bir şangırtı koptu ama ciddi bir şey değil, biz şimdi kayıp Sinem olayı için gönderilmiş bir mektubu paylaşacağız…” deyip yayına devam etti.
Müge Anlı şu günlerde iki yaşındaki kayıp çocuklarının bulunması talebiyle Karabük’teki köylerinden kalkıp gelmiş Havva-Adem Yılmaz çiftini hırpalıyor. İkisi de biraz saf görünen Yılmaz çiftinin, ama özellikle de Havva Yılmaz’ın kocası büyük şehirlere çalışmaya giderken başka erkeklerle “konuştuğu”na, hem zaten Havva’nın gerdeğe girdiğinde kız olmadığını, kanlı çarşaf göstermediğine kadar vardı iş. Canı zaten çok yanan mağdur kadınlar, kimsenin bilmesi lazım gelmeyen ayrıntılara girmeye zorlanıyor. Ve tabii yine hısım akrabalarla birbirine girme, yine “öyle dediler, bön öyle duydum” telefonları, yine kişiliksizleştirip, hiçleştirme…

KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ !
Anlı, Bozkurtların, Ceyhanların, Sayanların, Ezgülerin izinden giderek, “başkalarının trajedilerine bakarak, kendi halimize şükrettiriyor.” Yoksulluğumuzu, örgütsüzlüğümüzü, demokrasi talebimizi unutturma rolünü başarıyla yürütüyor.
Şunu da teslim etmeli ki, “Müge Anlı ile Tatlı Sert” programı da öncelleri gibi bütün bu dayanması güç hikayeler ve onun didik didik edilen mağdurlarının acıklı halleri arasında, (görecek mecal kalırsa) gözlem imkanı da sunuyor. Örneğin memleketin kadınlar için ne kadar zorlaştığı, örneğin ensestin, örneğin çocuk tacizi ve istismarının nasıl yaygınlaştığı ya da “televizyona çıkma olgusu”nun geldiği noktayı ve daha çoğaltılabilir tespitlerin altını daha kalın çizdiriyor. Ama zaten Müge Anlı, kariyerini bunun üstüne kuruyor. Yani sistemin, kapalı toplum olmanın biriktirip biriktirip irinleştirdiklerinden reytingini şişirip para kazanıyor.
Hatırlayalım. Saç baş yolduran az facia izlettirmediler bize. Konu ne olursa olsun, başkalarının trajedilerine bakıp, kendi halimize şükretme yanımızın güçlendirilip, asıl soruları soramaz, kaderimizi değiştirmenin esas yolunu bulamaz hale getirilmek için ne Kuşum Aydın’lar, ne Gelin Kaynana’lar geldi geçti.
Sonra, sonra bir gün bir kadın programında silahlar patlar ve gazeteler “kadın programında yine bir kadın öldürüldü” diye haberler yapar. Oysa bal gibi bilirler ki, o programlarda her gün onlarca kadın parça parça edilip, yoksul hayatlarına geri postalanır.


BU KAÇINCI?
Yasemin Bozkurt'un hazırlayıp sunduğu ve Kanal D'de yayınlanan 'Kadının Sesi' programına katılan Birgül Işık, memleketi Elazığ'a dönünce kendini otobüs terminalinde bekleyen oğlu tarafından vurularak öldürülmüştü. Işık'ın uğradığı saldırının ardından Yasemin Bozkurt'un Kanal D'deki 'Kadının Sesi' programı ve atv'de yayımlanan, Ayşenur Yazıcı'nın sunduğu 'Yalnız Değilsiniz' yayından kaldırılmıştı.
Kasım 2005 tarihinde Show TV'de yayınlanan "Serap Ezgü ile Biz Bize" programına katılan 27 yaşındaki konfeksiyon işçisi ve iki çocuk babası Hasan Konduoğlu, sevdiği kızı kaçırmıştı. Aile tarafından reşit olmayan kızlarını kaçırmakla suçlanan Konduoğlu, kızı ailesine teslim etmişti. Aile ve sunucu tarafından canlı yayında sapık ilan edilen genç, kalbine ateş ederek intihar etmişti. Gencin cebinden çıkan mektupta sorumlunun program yapan kişi olduğu notu çıkmıştı.
Yine Kanal D'de yayınlanan 'Kadının Sesi' programı başka bir cinayete sebep olmuştu. İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde berdel evliliği yaptığı eşi Tijen Alp'i (22) öldüren Kenan Alp'in (24) babası Kemal Alp, olayı televizyonda anlatan gelininin ailesini kurşun yağmuruna tutmuş, Tijen Alp'in ağabeyi Yusuf Özbek (24) ve bir polis memuru ölmüştü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder