5 Aralık 2010 Pazar

TOPRAĞA SARILAN KADINLAR- Kırkyama 14 Kasım 2010

Kandıralı kadınlar, yıllardır tarım yaptıkları hayvan baktıkları verimli topraklarının sanayi bölgesi yapılmasına karşı mücadele ediyor. Hayatlarında ilk kez eylem yapan kadınlar, “Biz öyle bir yere çıkmağa bile utanırız. Kendimizi gazetede görsek ne kadar ayıp deriz, ama yapacak bir şey yok” diyorlar.
 
Kocaeli bir süredir köylülerin eylemleriyle gündemde. Manzara tanıdık. Kandıra’nın Kocakaymaz, Topluca, Goncaaydın ve Üğümce köylülerinin kullandığı araziye bir organize sanayi bölgesi kurulması planlanıyor. Gıda üreten köylülerin tarlaları zorla alınacak ve üzerine gıda sanayi kurulacak. Projenin adı; Kandıra Gıda İhtisas Organize Sanayi Bölgesi.
Topraklarını vermek istemeyen köylüler ayakta. “Biz etliye sütlüye dokunmayız. Bir Kurtuluş Savaşı’nda ayaklanmıştık, bir de şimdi” diyerek anlatıyorlar köylüler, bu meseleyi ne kadar ciddiye aldıklarını. Bu ayaklanmada en büyük pay kadınların. Kandıralı köylü kadınlar, topaklarını vermemek için en önde. İlk defa eylem yapan kadınlar, biraz utangaç ama bağıra çağıra en önde…
Meltem Akyol'un yazısı.. 

Kadınlar köyde akla gelebilecek her şeyi yapıyor. Sabah beşte başlayan mesaileri akşam yediye kadar sürüyor. Ürettiklerini şehir merkezinde yaşayan çocuklarına da gönderiyorlar. Yani hem kendilerini, hem de düşük ücretle çalışan çocuklarını doyuruyorlar.

KANDIRA’NIN YOLLARINDA

Kandıra’ya doğru yola çıkarken kadınları bulabilmeyi temenni ediyoruz; çünkü hava sıcak, herkes ya tarlada ya hayvandadır. İlk rastlaştığımız Zümrüye Üretin oluyor. Tarlada kısa bir tanışmanın ardından başlıyor anlatmaya Zümriye Teyze: “Biz topraklarımızı satmak istemiyoruz. Bu toprağı dedelerimizden bulduk biz, satarsak aç kalırız. Topraklarımızın verimsiz olduğunu söylüyorlar, ama biz her şeyi yetiştiriyoruz; mısır, buğday, yulaf, kavun… Doğdum doğalı tarımla uğraşıyorum. Bu topraklar olmazsa biz ne yaparız. Şehirdekilere kolay geliyor, gelsinler bakalım nasıl oluyor rençberlik. Ellerim hep yara oldu bantladım. Geceyarısı yatıyorum sabah ezanında kalkıyorum. Öyle karnımızı doyuruyoruz, çalışmazsak açız. İki çocuğuma üniversite okuttum, rençberlikle. Bunları hep çalışarak yaptım.”
Gözleri dolu dolu konuşuyor Zümrüye Teyze, “Bizi böyle ağlatanları Allah ağlatsın” derken, tüm öfkesini döküveriyor sözcüklere. Sözleri, ekmeğini topraktan kazananların dünyasını, umutlarını, hayallerini özetliyor.
Hemen yan tarlada yulaf eken Zehra Kuzu’nun yanına varıyoruz. Zehra 38 yaşında, 20 yıldır bu köyde yaşıyor. Karşı köyden gelin gelmiş. Üç çocuk annesi. Gece gündüz tarlada çalışarak çocuklarını okutmaya çalışıyor. “Biz anneyiz, ne yapmamızı bekliyorlar” diyor Zehra, “Annem babam bu mesele yüzünden neredeyse felç olacaklar, hiçbir şeyleri kalmıyor çünkü. Ne biçim bir zamandayız bilemiyorum.”

BU KADINLAR NE YAPACAK?

Zehra, 20 yıldır çalışıyor: “Sabah altıda kalkıyorum, hayvanımızı sifatlıyoruz, çocukları okula saldırıyoruz, sonra gidiyoruz tarlalara. Akşam karanlığa kadar tarlada, bağda bahçedeyiz... İşte böyle rençberlik yapıyoruz. Bunca yıldır çalışıyorum ama bir güvencem yok. Eşim bir kooperatifin inşaatına girdi. Üç çocuk okutuyorum. Devletten şimdiye kadar en ufak bir destek görmedim. Şimdi de topraklarımızı elimizden almaya çalışıyorlar.”
Eylemleri sorduğumuzda ise biraz utanarak yanıt veriyor: “Ben hayatımda hiç eyleme katılmadım. Biz öyle bir yere çıkmağa bile utanırız. Yani biz kendimizi gazetede görsek ne kadar ayıp deriz, ama yapacak bir şey yok. Topraklarımızı vermemek için eylem yapıyoruz. Bundan sonra da elimizden ne gelirse yapacağız. Biz köylüyüz her şeyi bilmeyiz ama şunu biliyoruz ki biz topraklarımızı satmayacağız. Babalarımız, dedelerimiz bu topraklarda yetişmiş. Biz de burada öleceğiz” dedi.
Ahırında inek sağan Emine Öztürk de hiçbir güvenceleri olmadığını belirterek, “Bizi sigortalı yapacak mı, bir güvence verecek mi? Biz kadınları? Bu kadınlar ne yapacak kızım? İş gösterecek mi, ekmek verecek mi? Ben geldim kaç yaşıma, bundan gayrı iş bilmem. Ne yaparım toprağım, hayvanım giderse. Bak bunca kadın var, bunlar hep sabahtan akşama toprakla hayvanlarla mücadele ediyor yavrum. Biz de yiyoruz, akrabamız, çocuğumuz da yiyor. Biz topraklarımız vermeyeceğiz. Seçim de oylarımızı almak için buralara araba salıyorlardı, şimdi toprağı almak için araba salıyorlar.”
Köyden işçi alacaklarını söyleyerek kendilerini kandırmaya çalıştıklarını söyleyen Kezban Arık da “Bize toprağımız yeter, verecek toprağımız yok” diyor.

YAZ KIZIM!

Oradan ayrılıp köyün içine doğru yola koyuluyoruz. Bugün kadınları evde bulmak zor biraz. Gazeteciler geldi, denilince kadınlar ellerindeki işi bırakarak anlatmaya geliyorlar dertlerini. “Yaz kızım” diyor Kandıralı kadınlar, “Bu devletin bize yaptığına bak, bunca yıllık toprağa verimsiz deyip, bizi topraksız komaya çalışıyor.”
Firzat Derin mücadelenin en önündeki kadınlardan. 40 yıldır tarımla uğraşıyor. Verimli topraklarının üzerine organize sanayi kurulmasına karşı. “Bizim fabrikamız topraklarımız. O yüzden fabrika istemiyoruz, biz karnımızı toprağımızla doyuruyoruz. Toprağımızı verince bizim çoluğumuz çomağımız ne olacak? Bu köylülerin hali nice olacak? Biz toprağı ekmezsek ne yer, ne içeriz? Havadan karadan ölçüp kendi kafalarından iş yapıyorlar. Biz üretmez bu toprağı ekmezsek yarın açız. Sadece biz değil akrabamız, çoluğumuz, çombalağımız da...”
Köydeki kimsenin bir güvencesi olmadığını ifade ediyor Firzat Abla. “Topraklarımızdan atıyor ama hiçbir güvence vermiyor. Bu gün bir doktora gidiyorum, bir tek iğnem 120 milyon tutuyor. On beş günden on beş güne ben o 120 milyonu verebilir miyim, veremem. Eee ne yapalım yani biz şimdi... Bize toprağımız yetiyor” diyor.
Dede yadigârı toprağını vermeye hiç niyeti yok. “Bunları biz seçtik başımıza getirdik onlar toprağımızı almaya çalışıyor” diyerek hükümete olan öfkesini dile getiriyor Firzat Abla, “Ama beklesinler bakalım. Çıkarmasını bildiğimiz gibi indirmesi de biliriz. O koltuğun arkasında durmasın hiç kimse. Gene seçim geliyor.”
Sohbetimizin ardından kucaklaşarak, bir daha görüşmek üzere ayrılıyoruz oradan. Ayrılırken aklımızda kalan bir kadınların güvencesizliği oluyor bir de mücadele azmi…

BU YAŞTAN SONRA BİZİ EYLEME ÇIKARDILAR

 

 

Kandıra içinde ilerlerken hayvanlara bakan kadınları görüyoruz. Sebahat Arık, 50 yıldır hayvancılıkla uğraştığını söylüyor. “Başka bir şey de bilmem. Hayvan bakıyoruz, tarla ekiyoruz... Bunlar da olmasa biz ölmüşüz. Hayvanımızla, sütümüzle, tavuğumuzun yumurtasıyla geçiniyoruz. Yaşımız olmuş 62. Bundan sonra biz ne yaparız, nereye gideriz! Hadi bize bir akıl ver, nerde duracaksınız teyzeler de.”
Hacer Omut da kızgın: “Bu yaşımıza kadar hiçbir şeye karışmadık, bu yaştan sonra bizi eyleme de çıkardılar” diyor. Bu topraklarını sadece kendilerini değil akrabalarını da beslediğini belirtiyor Hacer Teyze; “Benim iki evli kızım var, onların eksiklerini de tamamlıyorum. Ekmek, süt, yumurta... Her şeyi ben gönderiyorum. Şimdi benim toprağımı aldı mı onlar da aç kalacak demektir.”
“Yoksulluk çekmiş atalarımız satmamışlar bu toprakları da şimdi mi satacağız?” diye soruyor Nuran Derin. “Bizim toprağımız birinci sınıf. Kendileri gelip eksinler, görsünler. Dedelerimizden kalma bu toprağı vermeyeceğiz. Biz verelim onlara topraklarımıza biçtiği değeri, onlar bize toprak versin. Kolayından alacaklarını sanıyorlar ama, gelsinler alsınlar bakalım. Davet ediyoruz, kimse de gelmiyor. Korkuyorlar bizden galiba” diyerek, gözdağı veriyor topraklarını almaya çalışanlara.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder