5 Aralık 2010 Pazar

'HAYIR' DİYORUM ÇÜNKÜ...-Kırkyama 5 Eylül 2010



Anayasa referandumu ülkenin dört bir yanında evlerde, sokaklarda, mahalle aralarında, konu komşu-eş dost sohbetlerinde, televizyonların her saatinde, gazetelerin tüm sayfalarında tartışılıyor.
Daha önce 16 kez değişikliğe uğrayan ’82 Anayasa’nın 17. kez değiştirilmesi gündemde. Hükümet Anayasa’da köklü bir değişik yerine belli maddeler üzerinden kısmi bir değişiklik yapmayı tercih etti ve değişiklik paketi oluşturuldu. Bu paketin kamuoyuna “büyük bir devrim” yapılıyormuş gibi yansıtıldığını görüyoruz.
Anayasa, vatandaş-devlet ilişkisini ve devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirler. Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alması gerekir. Bu nedenle anayasa değişikliği yapılırken toplumun her kesiminin bu sürece katılımının sağlanması gerekiyordu. Ancak AKP bunu tek başına yapmayı tercih etti. Hiç kimsenin görüşünü alma ihtiyacı duymadı. Ama sanki demokratik bir süreç yaşanıyormuş görüntüsü vermek için kitle örgütlerine “üç gün süre” verdi. Bugüne kadar yapılan çalışmalara, diğer partiler ya da kitle örgütleri tarafından hazırlanan taslaklara dönüp bakmadı bile. Özellikle kadınların talepleri hiçe sayıldı.
“Demokratik Anayasa” toplumun tüm sorunlarına çözüm bulmanın zeminini yaratmalıydı. Nedir bu sorunlarımız? Dokunulmazlıklar, cumhurbaşkanının yetkileri, Kürt sorunu, kadın hakları, partilerin iç işleyişlerinin demokratik olmaması, lider sultası, YÖK, yargının işlememesi ya da geç işlemesi, yolsuzluklar, Alevilerin hakları, etnik kökenli vatandaşların kültürel hakları, sendikal haklar, grev hakkı, yüzde 10’luk seçim barajı... Tüm bunlar, 1982’den bu yana tartışıldı ve talepler ortaya kondu.
Şimdi AKP’nin “12 Eylül’le hesaplaşıyoruz” söylemiyle ortaya attığı anayasa değişikliği, bu taleplerin ne kadarını karşılıyor? Toplumun çeşitli kesimlerinden kadınlara sorduk; anayasa değişikliğine neden hayır diyorsunuz?



 

Anayasa paketi cinsiyetçi ve emek düşmanı 

Satı Burunucu Çalı (Tüm Bel-Sen Ankara 2’Nolu Şube Başkanı): Toplusözleşme ve grev hakkının olmadığı, bir emekçinin aynı anda birden fazla sendikaya üyeliğinin özgürlük olarak sunulduğu, sendikaların üyeleri hakkında dava açmayacağı anayasa değişiklik paketi bizim için değil, işverenler için “anayasal güvence “sağlıyor. (Lokavt, Ekonomik Sosyal Konsey vb.) İşçi cinayetlerinin olağan sayıldığı, güvencesiz ve esnek çalışmanın temel çalışma biçimi olduğu, kadın cinayetlerinin son 7 yılda yüzde 1400 kat arttığı, kadın ve çocuk emeği sömürüsünün dizginsizce yaşandığı, sendikal örgütlenmenin işten atma nedeni olduğu, emekçi ailelerin açlık ve yoksullukla eğitim, sağlık, barınma ve beslenme koşullarından yoksun olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Buna rağmen AKP Hükümeti kadın emekçileri ve emekçi aileleri değil, “dönemimizde en büyük artı-değeri elde ettiniz”dediği patronları koruyor, onlara anayasal güvence sağlıyor.
Biz emekçi kadınlar bizi görmeyen, ancak bedenimiz, emeğimiz ve kimliğimiz üzerinden söz söylemeyi kendine hak gören cinsiyetçi ve emek düşmanı AKP’nin Anayasa değişikliğine hayır diyeceğiz. Çünkü bize sınırsız örgütlenme, toplusözleşme ve grev hakkı, eğitimde ve çalışma yaşamında cinsiyetçi politikalara son verilmesi, kadrolu-güvenceli istihdam, kira-aile-çocuk yardımının güncel hale getirilmesi, ücretsiz kreş, parasız eğitim, parasız sağlık, doğum öncesi-doğum sonrası ve süt izinlerimizin önerilen düzeye çıkarılması, bütün uluslardan ülkemiz kadınlarının barış ve kardeşlik içinde geleceğe güvenle baktığı, kadın cinayetlerinin, taciz, tecavüzün olmadığı bir ülke gerek. Çünkü bize AKP’nin süslü yalanları değil,12 Eylül darbe Anayasasının yamanması değil, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik gerek.

 

Aleviler eşit yurttaşlık hakkı için ‘hayır’ diyecek 


Hatice Altınışık (Alevi Bektaşi Federasyonu) AKP 12 Eylül’ün neresiyle hesaplaşıyor? Darbe anayasasına karşı olsaydı bu pakette; YÖK olurdu, siyasi partiler kanunu olurdu, seçim barajı olurdu, Alevilerin talepleri olurdu, Kürtlerin talepleri olurdu, kadınlar olurdu… Var mı? Yok! Bu referandum; ‘82 anayasasını tam anlamıyla kurumsallaştırmaktadır.
Daha 1-2 yıl öncesine kadar her cuma türban eylemleri olur, YÖK protesto edilirdi, birden kesiliverdi. Türban meselesi çözüldü de biz mi bilmiyoruz? Hayır… YÖK içinde kendi demokrasisini kurdu, AKPYÖK oldu ve yeşillendi.
12 Eylül referandumu.AKP’nin yargı içinde de kendi demokrasisini kurma referandumudur. HSYK kadrosunun yüzde 50’sinin Alevi olduğunu çeşitli beyanlarla kalemşörlerine yazdıran iktidarın başı “Yargıda Dedeler dönemi bitecek” diyor meydanlarda. Peki diğer yüzde 50 kimlerdir? Onlar yurttaşsa Aleviler nedir? AKP kendi yargısını kurma hazırlığındadır ve ‘evet’ ten sonra yargı kadrosunun tamamıyla ulemadan oluşacağı mesajını kitlesine vermektedir. Sadece bu bile biz Alevilerin hayır demesi için yeterli bir nedendir.
Demokrasi, laiklik ve hukuk Aleviler için göz ardı edilemeyecek hususlardır. Zorunlu din dersi ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili taleplerimiz için Anayasal değişiklikler gerekiyorken Alevilerin bir tek talebine bu pakette yer vermediler.
12 Eylül darbecilerini, katillerini koruma zırhından çıkaracakmış gibi gözüküyor, ama onun hemen arkasından “zaman aşımı” yoluyla onlara dokunmuyor. Yani 12 Eylül dosyasını açılmamak üzere kapatmaya çalışıyor. 1980 öncesi ve sonrasında, 1990’larda ve sonrasında bin operasyonları yapanlar, örtülü ödeneklerle katilleri besleyenler, faili meçhul cinayetler işlenmesi için kurulan özel timlerin başlarındakiler, Sivas katliamını, Gazi katliamını, Ümraniye katliamını yaptıranlar, yapanlar yargılanmadığı müddetçe, yani o dönemin başbakanları, içişleri bakanları, genelkurmay başkanları yargılanmadığı müddetçe; AKP  ne Ergenekon diye bir davanın varlığından, ne 12 Eylül faşizmiyle hesaplaşmadan söz etme cüretinde bulunsun.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’na “biz senin kim olduğunu biliyoruz, soyunu açıkla” derken neyi ima ettiğini biz Aleviler çok iyi biliriz. Bu nedenle ötekileştiren, ayrıştıran bir zihniyetten demokrasi beklemek safdillilik olur.
Bu nedenlerle 12 Eylül günü biz Aleviler ‘hayır’ diyeceğiz. Ve bu ‘hayır’ı demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi yeni bir Anayasa için mücadelenin ilk adımı kabul edeceğiz.
 
Kimseye verilecek yeni bir hak yok!

Av. Hülya Gülbahar (Anayasa Kadın Platformu Üyesi) Türkiye’de, cumhuriyet (ve hatta Osmanlı’nın özellikle son dönemindeki) rejimle ilgili tüm kavgalar, (dipteki konu ne olursa olsun) yüzeyde/kamuoyu önünde, asıl olarak kadınlar üzerinden yürüyor/yürütülüyor… Bedenimizle, emeğimizle muhteşem bir “simge”yiz biz kadınlar...
AKP iktidarının 12 Eylül/de oylanacak anayasa paketinde de, kadınlara hükmetme konusu, “çok mühim”  bir konu olduğu için, dönülüp dolaşılıp bu konuya gelindi. Hatırlayalım, Başbakan, anayasa paketini tanıtırken: önce “Türkiye, başkanlık sistemine alışmalı, bu geliyor” dedi. Sonra bunun tutmayacağını, kabul görmeyeceğini anlayınca, konuyu “12 Eylül ile hesaplaşmaya” çevirdi. Bu da, olmadı, şimdi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile muhabbetinde konuyu getirip, kadınların “türban takanlar/karşı tarafta da strech  pantolon/askılı bluz giyenler” muhabbetine indirgedi!
Bu, her siyasi tartışmada, hep böyle oluyor! Konu dönüp dolaşıp, hep kadınlar üzerindeki hakimiyete geliyor. Artık baydı… Teşekkürler biz almayalım!
12 Eylül 2010 referandumunda, 12 Eylül anayasası pekiştirilecek. Kadınlara, çocuklara, yaşlılara, sakatlara, işçilere, memurlara, emeklilere… herkese muhteşem hak/hukuk sağlanacak boş vaadlerine rağmen, kimseye ve dahi kadınlara verilecek yeni bir hak yok. Hatta tam tersi, şu lanet 12 Eylül anayasasında bile olan komik haklar da gidecek.
Bu pakete hala “evet” oyu verecek olanlar varsa, yolları açık olsun…
Başbakan, habire “beraber yürüdük biz bu yollarda (!)” şarkısını söylüyor ve meydanlarda da herkese söyletiyor ya; ben kendi adıma, 2007 genel, 2009 yerel seçimlerinde AKP’ye oy vermiş birçok insanın “…bilseydik, bu yollarda aynı hevesle yürür müydük” şarkısını terennüm etmekte olduğunu görüyorum.
Kadınlar ve erkekler olarak, eşitlik ve özgürlük üzerine kurulacak yeni ve adil bir hayatı yaratabilme umudu için, 12 Eylül’de; 12 Eylül 1980’de dizayn edilen kadın ve erkek emeğinin yağmalanması üzerine kurulu bu düzeni daha da pekiştirecek bu anayasa paketine, HAYIR!...
 
Eyvallahçılıktan, şükürcülükten kurtulalım
Pınar Sağ (Sanatçı) Biz kadınlar bu zamana kadar AKP hükümetinin bize vaat ettiklerinin altından hep bir sorun çıktığını, olumlu adım olarak beklediğimiz her politikanın bize doğrultulmuş bir silah olduğunu gördük 8 senedir. Biz kadınlardan AKP hükümetinin beklediği “şükretmek, eyvallah etmek”. Şimdi tam da bu süreçte eyvallahçılıktan, şükürcülükten kurtulmak için “hayır” deme zamanı. Kendimiz olabilmek için, kendi kültürümüzü, dilimizi, insanlığımızı faşizme emanet etmemek için, kadınların eşitliğinden yana saf tutmak adına, bu ülkede Alevi, Kürt, Ermeni, Çerkez 72 milleti birbirinden ayrı görmeden, yıllardır insan haklarına karşı yapılan her saldırının karşısında durmak adına benim oyum hayır!
Bir sanatçı olarak, bir kadın olarak, bir anne olarak, bu ülkenin kendini sorumlu hisseden vatandaşlarından biri olarak, ezilen kimliklerin taşıyıcısı olarak daha insanca yaşanacak bir ülke için AKP Anayasası’nı kabul etmiyorum. Bu hükümet barış vaad etti, açılım toplantıları yaptı, kendisine muhalefet eden hiçbir kesimin sözüne kulak asmadı, bizi hiçe saydı, şimdi biz de hiçe sayılmamızın hesabını sormalıyız. Eğitimsizliğimizin, yoksulluğumuzun, sağlık hakkından yararlanamıyor oluşumuzun, örgütsüzlüğümüzün hesabını sormak için bütün kadınları sandığa gitmeye ve hayır oyu vermeye davet ediyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder