7 Eylül 2010 Salı

Barıştan ne çok korkuyorlar!- Ekmek ve Gül Dergisi Eylül Sayısı Yazıları

Barıştan ne çok korkuyorlar

Türkiye politik açıdan yine sıcak günler yaşıyor. Referandum tarihi yaklaştıkça, seçim zamanlarından aşina olduğumuz o sert ve milliyetçi dilin dozu da yükseliyor.
“Savaşa devam” kararında birleşen burjuva siyasetin bugünkü temsilcileri Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, bu ortaklığı meydanlara da taşıyor. Ama bir farkla. Halkın karşısına çıkarken “en savaşçı benim” diye bağırıyor liderler. “teröre en çok ben göz açtırmam”, “sen ipten aldın”, “sen alçaksın”, “asıl sen şerefsizsin…” Savaşta ısrar ediyorlar çünkü, iktidarlarını/koltuklarını ancak böyle koruyabiliyorlar. Savaş diyorlar çünkü, korku imparatorluğu yaratmayı, halkı sindirmeyi, “kolay yönetmeyi”, güç/erk sahibi olmayı, savaşın rantını ancak “savaş sayesinde” mümkün kılabiliyorlar.
Fatoş Argın*'ın yazısı...



Liderlerin yüzünü zaten seçimden seçime gören halkın üzerine, bu son derece seviyesiz, ırkçı ve şoven dil kent kent, kasaba kasaba boca ediliyor. Referandum neden yapılıyor, neyi oylamamız isteniyor, değiştirildiği ve demokratikleştirildiği öne sürülen anayasa kadınlara, gençlere, işçi ve emekçilere, ezilenlere ne veriyor? Meydanlarda öfkeyle, linççi ağızlarla halka seslenen liderlerin konuşmalarını dinleyenler, bu en temel sorulara bile yanıt bulamıyor.
Kılıçdaroğlu umut mu, hayal kırıklığı mı?
Yazımı yazdığım şu sıralarda Kılıçdaroğlu Dersim’de halka sesleniyor. Tüm Dersimliler gibi merakla bekliyorum “ne diyecek” diye? Bir Dersimli olarak benim de en çok merak ettiğim şey şu: Anımsarsınız, Başbakan Sakarya mitinginde “Dersim 38 katliamının sorumlusu CHP ve İsmet İnönü’dür” demişti. Bunun üzerine mikrofon Kılıçdaroğlu’na uzatılmış ve Kılıçdaroğlu “ben daha doğmamıştım” demişti… Şu an Dersim’de halka seslenmekte olan Kılıçtaroğlu’nun mitinginin gerçekleştiği yerde, Dersim 38 katliamının simgesi olan Seyit Rıza’nın heykeli var. Acaba bu heykel ona 38 katliamını hatırlatacak mı? Ya da Dersim de, bölgede süren 30 yıllık savaş Kılıçdaroğlu’nun görmeyen gözlerini, duymayan kulaklarını açacak mı? Bu savaş sonucunda yıllarca açlığa, yoksulluğa işsizliğe mahkûm edilen kadınların, gençlerin feryadını duyacak mı? Kılıçdaroğlu CHP liderliğine seçilir seçilmez sorunun yanıtını ve savaş karşısında nasıl bir tutum alacağını göstermişti aslında. Kılıçdaroğlu kendini, Aleviliğini, Dersimli oluşunu, Kürtlüğünü inkâr ettiği sürece ve CHP’nin yılardır sürdürmüş olduğu inkârcı, milliyetçi söylemleri var oldukça Kılıçdaroğlu Dersim halkının, Kürt halkının, kadınların ve gençlerin beklentilerini karşılayamayacaktır. Bugün Kılıçtaroğlu Dersim’de ne söylerse söylesin, şu güne kadar gösterdiği pratiklerden de anlaşılmaktadır ki, içi boş bir aldatmacadan öteye gitmeyecektir.
Operasyonlar devam ediyor
Katıldığım bir kadın toplantısında küçük bir izlenim aktarmak istiyorum. Dersim’in en yoksul mahallerinden birindeyiz Yeni mahalle…OHAL döneminde zorla göç ettirilen evleri yakılan, hayvanları,bağları ,bahçeleri ormanları köyleri bombalanan insanların yerleştiği bir mahalle. Konumuz Kürt sorunu ve barış…konuşmacı sunumunu yaptı daha sonra sözü oradaki kadınlara bıraktı..kadınlar tartışmaya başladılar ama en çok kulanın kelime-cümle “barış”,”köylerimize geri dönmek istiyoruz”, “operasyonlar” ve “yoksulluk, işsizlik” oldu. Konuşulanları ilgiyle dinleyen 11 yaşlarındaki bir kız çocuğu annesine iki de bir sokularak, fısır fısır sorular soruyor. Sonra o fısıltı yükselmeye başladı
-anne barış ne?
-anne barış gelirse köye gidecek miyiz?
-anne barış gelirse ben köyde mi okula gidecem?
Annesine sorduğu her soruda gözleri kocaman ışıl ışıl oluyordu… İşte 11 yaşında ki bu küçük kızın gözlerindeki ışıltı, umut, heyecan, başta Kürt –Türk kadınlarının ve tüm ülke emekçilerinin gözlerindeki barış umuduyla aynı. Ama ne yazık ki, AKP, CHP, MHP gibi partilerin savaş ısrarı ve milliyetçi tutumları yüzünden bu umut hep ertelenip duruyor. PKK’nin ateşkes ilanına karşın, bölgede askeri operasyonlar hız kesmiyor. Durmadan inip kalkan helikopterler Dersimin dağlarını bombalayıp, ormanlarını ateşe veriyor.
Barış gelene kadar…
Her gün yanı başımızda durmadan can almaya devam eden savaş, biz kadınların yaşamına daha fazla acı, şiddet, yoksulluk ve gözyaşı getiriyor. İktidar sözcülerinin meydanlarda dozunu yükselterek dillendirdiği milliyetçilik, kadınların yaşamında zulümden, şiddetten başka bir şey ifade etmiyor. Başbakan her “bu ülkeye demokrasi gelecek, analar ağlamayacak” dediğinde, analar daha çok ağlıyor. Çocukları tutuklanıyor, öldürülüyor, daha çok yoksullaşıyor, şiddet günlük hayatına daha çok giriyor. Savaşla gelen yoksulluk evde pişmeyen tencere, biriken faturalar, kiralar, parası olmadığı için hastaneye gidemeyen kadınlar, okuyamayan çocuklar… Bölgede ki savaşın kadınlar ve çocuklar üzerindeki yaratmış olduğu travma giderek daha derinleşiyor.
İşte bu çözümsüzlük ve savaşta ısrarcı tutuma karşı, barış talebimiz daha fazla yükselmeli. Çocuklarımızın ölmediği bir ülke için mücadeleyi daha fazla örgütlemeliyiz. Bölgedeki operasyonların derhal durdurulması, savaşın yaratmış olduğu şiddet ortamının sona erdirilmesi, artık anaların gözyaşlarının gerçekten dinmesi; savaşa ayrılan bütçenin sağlığa, eğitime, kadınlara ve çocuklara ayrılması ve barış için bir an önce diyaloğun başlaması başlıca taleplerimiz olmaya devam ediyor. 11 yaşındaki Dilanların, Zozanların, Eliflerin kendi köylerinde, kasabalarında, şehirlerinde özgürce yaşayabileceği bir hayat için, barışta ısrar etmeye devam edeceğiz…
(*)Dersim Yenigün Kadın Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder