7 Eylül 2010 Salı

Tatili tarif eder misiniz?- Kağıthane'den mektubumuz var...

Tatili tarif eder misiniz?

Kimilerine göre tatil plajda bronzlaşmak için saatlerce güneşin altında boylu boyunca bir o yana bir bu yana yatmaktır. Kimilerine göre her şey dahil bir otelde sabah, öğle, akşam açık büfedeki bütün yiyecekleri bir tabağa sığdırma mücadelesi vermektir. Homini gırtlak yemek içmek ve karlı çıkmanın verdiği mutlulukla evine dönmektir. Kimine göre televizyon seyretmek, gece geç saatlere kadar oturmak, öğleye kadar yatmaktır. Kimine göre tarihi yerleri gezmek ve hayretler içerisinde “vay be anasını adamlara bak zamanında neler yapmışlar” gibi sözler söyledikten sonra bir şey anlamadan mekandan ayrılmaktır. Kimilerine göre yol kenarlarında gördüğü yeşil alanlarda mangal yakıp çoluk çocuk pişirdiklerini bir güzel yemektir. Kimilerine göre bikinisi, takısı, elbisesi, çantası, sevgilisi ile magazin basınının ikocanı olmaktır. Kimilerine göre tatil okullar kapanır kapanmaz ev halkını topladığı gibi köyüne yaylasına gitmektir. Dağ havasını solumak, temiz kaynak sularından içmek, bu arada kışlık yiyeceklerini hazırlamaktır.
Elele Kadın Derneği Başkanı Fikriye Şekeroğlu'nun mektubu...




Evet “tatil”, hayatımızda duymayı en çok sevdiğimiz kelimedir. Çalışma ortamından ve stresten uzak geçirilen bu sürede insanlar kendini iyi hisseder.
Bana göre ise tatil “birlikte üretmek ve paylaşmak”tı. Bütün insanların hayal ettiği dünya ve yaşam İzmir Selçuk’ta hayata geçmişti. Emek Partisi’nin on gün süren “Emek Yaz Kampı”, çok şeyin paylaşıldığı, kollektif bir yaşamın hayata geçirildiği, herkesin yiyip içtiği, gezdiği, eğlendiği ve her kültürden insanın bir arada yaşamaktan keyif aldığı bir tatildi.
“Birlikte düşünmek, birlikte eğlenmek, birlikte paylaşmak” sloganıyla yapılan kampı duyunca ve ekonomik şartlarının da çok uygun olduğunu öğrenince Elele kadınları çoluk çocuk toplanıp soluğu İzmir Selçuk’a giden otobüste aldık.
On kişilik kadın ve çocuk grubumuzla birlikte Selçuk’a doğru yola çıkıp sabah kamp alanına vardığımızda kamp komitesindeki arkadaşların bize yerlerimizi göstermesiyle çadırlarımıza yerleştik. İlk başta ortamı garipseyenler oldu. Çadırlara böcekler girer diye korkanlar oldu. Sivrisineklerden nasıl yatarız, soğuk suyla nasıl banyo yaparız diyenler oldu.
Anlayacağınız ilk gün moraller sıfır.
Ancak iki gün sonra oradaki kollektif yaşamı görünce herkesin çok hoşuna gitti.
Sonradan bir arkadaş, ilk gün hayal kırıklığına uğradıklarını, hatta bir arkadaşın ertesi gün çocuklarını alıp geri dönmeyi düşündüğünü, fakat daha sonra bu fikirden vazgeçtiğini kahkahalarla anlatıyordu bizlere.
Çocuklar hemen kendi yaşıtlarıyla arkadaş oldular. Bizim grubun en küçük katılımcısı 5 yaşındaki Eren’di. Bütün kamptakiler Eren’in arkadaşıydı.
Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra doğruca sahile giderek denizin keyfini çıkartıyorduk hep birlikte. Öğle yemeğinden sonra paneller ve söyleşilerle devam ediyordu gün.
Akşamları Oğuz hocanın güzel sesi ve sazıyla doyasıya eğlenip coşuyorduk. Yıllar sonra açık havada film seyretmenin tadına vardık.

Diğer illerden gelen arkadaşlarla çok çabuk kaynaşarak güzel dostlar edindik, telefonlar email adresleri alınıp verildi birbirimize. İzmir’den güzel şiirleriyle kampımıza renk katan Zeynep, mutfağın neşe kaynağı Balıkesir’li Hülya, İstanbul’dan Gülizar, Adıyaman’dan ismini hatırlayamadığım çeşme başında leğende çamaşır yıkayan öğretmen arkadaş, sağlıkçı Ferdane gibi daha onlarcasıyla güzel dostluklarımız oldu.
Mutfak, temizlik gibi kadın işleri diye dayatılan işler kadın ve erkek arkadaşlar tarafından dönüşümlü olarak yapılıyordu. Kamp boyunca yemeklerimizi beraber hazırladık, temizliği düzeni birlikte sağladık. Denizin keyfini birlikte çıkarttık. Fikirlerimizi paylaştık.
Sabahları kalkıp 200 kişiye yemek yetiştirme telaşına düştük, akşamları ise türkülerle, halaylarla hep beraber eğlendik. Şarkılarla türkülerle doğradığımız patlıcanlar, patatesler, soğanlar Hatay’lı usta aşçımız Kemal’in ellerinde nefis yemeklere dönüşüyordu. Gündüz yemeklerimizi yapıyor akşam da söylediği Arapça şarkılarla bize konser veriyordu.
Kadın atölyesi oluşturuldu. İki kez bir araya gelerek kadın sorunları ve örgütlenmesi üzerine yapılan sohbetler, fikir alışverişleri, deneyim aktarımları çok verimliydi.
Duş almak için girdiğimiz banyoda akan soğuk suyun vucutlarına değdiği anda ciyak ciyak bağıran ve annelerinin ellerinden kaçmaya çalışan çocukların görüntüsü inanılmazdı. Ya büyükler ne yapıyordu dersiniz? Avazları çıktığı kadar bağırarak türkü söylüyorlardı.
İsmi gibi şirin olan Şirince köyüne yaptığımız ziyaret oradan Selçuk Müzesine ve Efes Antik Kenti’ne derken on gün bitti ve dönüş hazırlıkları başladı. Oradaki yaşama öyle bir alışmıştık ki ayrılmak gerçekten çok zor oldu.
Seneye tekrar buluşmak umuduyla

Fikriye Şekeroğlu
Elele Kadın ve Dayanışma Derneği Başkanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder