7 Eylül 2010 Salı

Bir tecavüz davasının duruşmasında yaşanan hayal kırıklığı üzerine...-Ankara'dan mektubumuz var...

Bir tecavüz davasının duruşmasında yaşanan hayal kırıklığı üzerine...


Ankara’da bir adliye binasındayız, bir tecavüz davasında… Ayşe, Fatma, Nurcan, Zeynep, Sevgi, Burcu… İsimlerin bir önemi yok şimdi. Bir adliye binasında, bir kadın arkadaşımızın davasındayız. Tecavüze uğrayan bir kadın arkadaşımızın davasında birlikteyiz, en başta ona, sonra kendimize ve tüm kadınlara güç verebilmek için. Yok, çok yakından tanımayız arkadaşımızı, belki kimimiz daha önce hiç karşılaşmadı bile. Ama ne önemi var… Ortaklığımız tanışıklığımız değil, kadın bedenine yönelik bir en ağır şiddet biçimlerinden biri olan tecavüz karşısındaki direnişimizdi. Hangi kadın bu konuda duyarlılık göstermez ve sessiz kalabilirdi ki, biz de sessiz kalmadık ve adliyeye duruşmaya gittik, bu dava bizim de davamız olduğu için. Yaşananların ayrıntısı da gerekli değil. İki erkek tarafından gerçekleştirilen bir tecavüz var ortada, bir de arkadaşımızın doktordan alınmış raporları.

Ankaralı kadınların mektubu...


Duruşmada saldırganlar kendilerini kurtarabilmek için çeşitli suçlamalar yapıyorlar. Beklemediğimiz şeyler değil ama yine de öfkeleniyoruz. Tecavüzü gerçekleştirenler ve suçlu olanlar, arkadaşımızı fuhuşu meslek edinmiş olmakla suçlamaya çalışıyor, para karşılığı kendileriyle cinsel ilişkiye girdiğine inandırmaya çalışıyorlar davayı yürütenleri. Kızıyoruz, canımız yanıyor, ama arkadaşımızın saldırganların bu ifadeleri karşısında güçlü durmaya çalışması hepimizi büyülüyor bir taraftan…
Bir yandan umudumuz yüksek. Yıllardır kadınların verdiği mücadele ile yasalarda yeterli olmasa da önemli değişiklikler yapıldı sonuçta. Saldırganların avukatı da kadın. Belki bu da ayrıca birazcık sevindiriyor başta bizi. Demiştik ya hangi kadın bu konuda duyarlılık göstermez ki! Bir yandan da şaşırıyoruz; sonuçta kendi müvekkillerini korumaya çalışacağı açık. Biz böyle geçirirken belki içimizden, avukatın savunmaları başlıyor. Savunmalar yaşananın tecavüz olamayacağı üzerine kuruluyor. Direnmenin izlerini yeterli görmediğini ifade eden bu kadını şaşkınlıkla izliyoruz. Savunmadan çok suçlamayı çağrıştıran bu ifadeler kanımızı donduruyor. Üzerine, avukatın ağzından inanılması güç bir cümle çıkıyor : “Bilemiyorum ama ben kendim tecavüze uğrasaydım bir yerlerimde darp izleri olurdu, demek ki mağdur taciz sırasında direnmemiş.”
Bu duruşma salonunda ataerkil ideolojinin kadın dilindeki tezahürünü şaşkınlık ve kaygıyla izledik. Raporlarla kanıtlanmış konuları mahkemeye yanlış aksettirmesi ve mesleki anlamda etik olmayan bir savunma yapması konusu bir yana ki bu meslek profesyonellerini ilgilendiren ve profesyonelliğin gerektirdiği şekilde sorgulanması gereken bir konudur. Duruşma salonunda yaşanan şiddet bizleri hareketlendirdi.
İşin iki yönü var, birisi avukatın tutumu. Biz önce öfkelendik, sonra öfkemiz savunma avukatı konumundaki kızkardeşimizin kendi potansiyelini kendisine hatırlatma amacına yönelik bir çabaya dönüştü. Çünkü biliyoruz ki kadınlar, yaşam deneyimleri ve bedenleri ile potansiyel olarak ataerkil baskıya ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine direnişte omuz omuza verebilirler. Toplumsal cinsiyet ve ataerkil şiddetin “farkında” olabilir ve kadınlık bilinci geliştirebilirler. O halde kadınlığını ve ortaklığımızı kendisine hatırlatmakla işe başlamalı. Toplumsal cinsiyet konusunda, kadın erkek eşitsizliği ve kadınlara uygulanan sistematik baskı konusunda, kadının emeğini ve bedenini kontrol altına alan bu aterkil yapılanış konusundaki körlüğünü hatırlatmalı, gözlerindeki perdeleri kaldırmaya yardımcı olmalı. Sonra öfkelenmeli...
O halde Deniz Ülkü Karademir’e çağrımızdır; Örgütlerimizin ve kurumlarımızın ve kadınların kapıları sizlere açık. Farkında olmadan, yani bu niyetle olmadan sunduğunuzu düşünmek istediğimiz bu yaklaşımınız üzerine konuşmak, bununla yüzleşmek ve değiştirmek için adım atmak için bizler buradayız.
Diğer tarafta ise koca bir hukuk sistemi var. Bu ve bunun gibi şekillerde yapılan savunmaların temelini aldığı yeri iyi biliyoruz. Benzer şekilde yapılan savunmaların ödüllendirildiği ve böylece pekiştirildiği, mağdurların suçlandığı, saldırganların cezasız bırakıldığı bir sistemi yaşadık yaşıyoruz. O nedenle asıl olarak, bu gibi savunmaların bu kadar kolay yapılamayacağı, yapılmasının da suçluların cezasını hafifletmeyeceği bir hukuk sistemi ihtiyacımız olan. O zaman kişilerin duyarlılığı ya da bakış açıları olmayacak savunmaların da kararların da içeriğini belirleyen. Evet, belki çok yol kat ettik, ama görüyoruz ki, daha çoook yolumuz var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder