21 Kasım 2010 Pazar

Biri kadın mı dedi?-Tuzla'dan mektubumuz var...

Biri kadın mı dedi?
Yaşam içinde aydınlık karanlık engelini aşıpta çıkılması güç denen dağları tırmanılır bir hale getirdiğinde anlam kazandı, ama hangi varlık hayat suyunu bulmak için çamurlu yollardan geçmeyi göze aldı? Hangi varlık evinde lambası söndüğü vakit korkusuzca mumu aradı? Hangi varlık bedeni kanlar içindeyken evladı açlıktan ağlarken yok olmak pahasına özgürlüğü için haykırdı? Biri KADIN mı dedi? Duymak istiyoruz.
Zaman özgürlüğümüzün satın alınıp karanlık bir sandıkta kilide vurulduğu zamandır. Zaman penceremizden gökyüzünü özgürce izleyemediğimiz, izlediğimizde taşlandığımız, yolarımızda koşamadığımız, ağlayamadığımız, gülemediğimiz, sevemediğimiz, sevdiğimizde vurulduğumuz zamandır. Zaman çocuklarımız açken çaresizlikten yıkıldığımız, gece olduğu vakit bir odada on kişi bir yorgana sığmaya çalıştığımız ama ısınamadığımız, konuşmak, haykırmak istediğimizde ağzımızın bantlandığı, ellerimizin kelepçelendiği zamandır. Zaman çaresizliğimizin, çektiğimiz acının, yaşayamadığımız hayatın, özlemini duyduğumuz özgürlüğün, hakkımızı aradığımız dünyanın yüküyle yaşıyor. Unutulmamalı ki zamanla birlikte geçmişe bıraktığımız anılarımız gelecekte de sustuğumuz vakit omuzlarımızda taşıdığımız yük olacaktır. Ve bunun sancısını yine biz çekeceğiz. Biz, biz kimiz? Biri KADIN mi dedi, duymak istiyoruz.

Meltem Yıldırım'ın mektubu...


Bir şeyler ya unutturuldu ya da silindi hafızamızdan. Hep sevgiyle düşündük, olumsuzluklar yanımızdaydı, hep olumluyu düşündük. Sözcükler çok ağırdı ama katlanmasını bildik. Masumane davrandık, cevap alamadık. Şiddet gördük, ağladık ama yıkılmadık. Ağzımıza yapıştırılan bantlar ve kelepçelenen ellerimiz, bir hayvan kadar değerli olmadığımızın ve yaşamak, özgürce yaşamak istediğimiz dünyamızın kapılarının bize kapatılmak istenildiğinin en ağır görüntüsüydü, en haksız göstergesiydi... Çocuklarımızın yeşil ağaçlarla süslü yollarında bizler çok acı çektik, bedenimize tekmeler atıldı, aç kaldık, ölmeye hazırlandı kimi zaman bedenler, kimi zamansa insafa geldi doktorlar, yaramızı bezle sarmaya çalıştılar ama manevi acımızı hiç bir zaman saramadılar, hazırlıklı değildiler. Bu kısır döngüde boğulmamak için çok çırpındık, yüzeye çıktığımızda hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimizi göstermek istedik. Hakkımız olanı yaşamak için kanımızın son zerresine kadar hayalini kurduğumuz güzel bir hayatın mecalini yaşamak yerine, yaşadığımız şu dünyaya mutluluğumuzu yerleştirmek için var olmaya çalıştık, çalışacağız. Biz, biz kimiz? Biri KADIN mı dedi? Duymak istiyoruz...
Dışarısı soğuk, üşüyoruz içeride de, ellerimiz kelepçelenmiş, gözlerimiz kelepçelenen diğer ellerde... İsyan eden sanatın, bizim ölüşümüze, toprağa gidişimize göz yumduğu bir gün Zazaca bir müzik onu hisseden yüreklere uzanıyor ve biz rahatlıyoruz yavaş yavaş. Kalp atışlarımız şimdi daha normal, daha yavaş. Onların gözleri aynada bakmak istedikleri başka yollarda. Kapattık kapıyı sessiz, hissedemediler bile, dönüp bakmak istedik bir umut, gözlerine ama nafile. Adım adım ayak sesleri, ağlayan kadının çığlıkları, çıplak ayakları, ardı sıra bizi takip ediyorlar. Haydi kadınlar!
Meltem Yıldırım
Tuzla/İSTANBUL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder