24 Kasım 2010 Çarşamba

Kırık biblolar evimizin başköşesini süslemesin artık!-Ekmek ve Gül Kasım 2010 Sayısı Yazıları


Kırık biblolar evimizin başköşesini süslemesin artık!

Tuzla buz olan bir bibloyu ne yapıp etsek de eski haline getiremeyiz artık. Diyelim ki çok uğraştık, yerden topladık parça parça dökülmüş her bir uzvunu... Tutkalla yapıştırılmış iğreti hali sizin de içinize bir sıkıntı yaymaz mı? Eskisi gibi olmayacağını bile bile sehpanın üstüne ya da çeşit çeşit ıncığın boncuğun yanında camekanın içerisine koyduğumuz biblonun bize hatırlattığı bir şey var: Bu topraklarda binlerce kadın, bağırış çağırış ve can havliyle kaçışın içerisinde içindeki bir şey kırılır gibi parçalanan biblolarını onarıp onarıp koyuyor gözünün gördüğü bir yere. Kendi kırılmışlığımızı, incinmişliğimizi, tamir edilemezliğimizi koyuyoruz aslında.
Evet kadınlar her gün can derdiyle yaşıyor. Hem can verdiklerine insanca yaşanacak bir hayat sağlama derdiyle mutfağa odaya, işe güce, çarşıya pazara, ucuzu, en ucuzu, daha ucuzu aramaya koşuyorlar her gün yeniden... hem de canlarını korumak için dayaktan uzağa, küfürden uzağa, tacizden uzağa, töreden uzağa koşuyorlar. Şiddetle parçalanıyor bedenlerimiz. Sadece kolumuzu kırıp yen içinde bırakan kaba şiddetle değil üstelik. Bir hafta boyunca 10 lirayla geçinmeye çalışmanın şiddetiyle... patronun süzen bakışının şiddetiyle... “mahalleye geç geldin, ne haltlar çeviriyorsun”un şiddetiyle... 12 saat çalışıp da üç kuruş parayı alamamanın şiddetiyle... “senden ne köy olur ne kasaba”nın şiddetiyle... okula gidememenin, dört duvar arasında hiç durmadan aynı işi yapmanın, erkenden evlendirilmenin, derdini anlatacak kimseyi bulamamanın... şiddetiyle parçalanıyoruz her gün. 

Biz kırılıp dökülürken her gün televizyonlardan, gazetelerden, mahalle sohbetlerinden, eş dost muhabbetlerinden süzülüp evimizin içine, hayatımızın tam ortasına dökülen cümleler var bir de. “Biz aileyi kutsal biliriz” diyen, “şu sorunu şöyle çözeceğiz”, “bu sorunu böyle halledeceğiz”, “özgürlük de, eşitlik de, sağlık da, huzur da, mutluluk da bizle gelecek ey ahali” diye bas bas bağıran Başbakan’ın vaatlerinden siz de sıkılmadınız mı artık? Sormak istemiyor musunuz bunca kadın, bunca çocuk, bunca genç köhnemiş bir düzenin dişlileri arasında öğütülüp dururken siz ne yapıyorsunuz, diye? O çıkarılan genelgeler, allı pullu önümüze sunulan yasalar, açılışlardan kabine toplantılarına her gün atılan nutuklar hangimizin hayatını düze çıkardı? En temel görevlerini bile yerine getiremeyen, kadınları çocukları, yaşlıları, gençleri koruyamayan, en küçük bir talebimize bile kulak tıkayan bu devlet kimin devletidir? Sayfalarımızda okuyacağınız gerçek hayatlardan hangi birinden haberdar Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı? Hangimizin derdinden bir an bile olsa kendini sorumlu tutuyor milletin vekilleri?

***
Bu ay sayfalarımızda şiddetin bin türlü halinin hayatımızı nasıl karabasana çevirdiğini yeniden hatırlatıyoruz. Tecavüzcüleri ödüllendirilen N.Ç.’nin davası davamız olsun diye. Sabahın erken saatlerinden gecenin bir yarısına karın tokluğuna çalışmaktan bunalmışken bir de tacize maruz kalan tekstil işçisi kızların derdiyle dolacağız bir de, ellerimiz birbirine uzansın, uzansın da artık suçluların yakasına yapışsın diye. Nejla’nın katline göz yuman adalet mekanizmasının tartısı kime ağır basar, konuşalım diye. Yazdıkça, anlattıkça, paylaştıkça, okudukça, gerçeklerin aynasından baktıkça dünyaya, ayaklarımıza dolanan çakıl taşlarını, paçalarımıza sıvanan çamuru, düşelim diye oyulan çukurları birlikte tanıyalım, hesabını soralım diye.
İstiyoruz ki her yeni sayıda sunduğumuz benzer hayat hikâyelerinin kahramanları elele tutuşmanın yollarını bulsun bizimle. Bulsun ki hunharca kırılan biblolar evimizin başköşesini süslemesin artık…

***

25 Kasım, şiddete, haksızlığa, eşitsizliğe en yüksek sesle “Hayır” demenin fırsatlarından biri. Biz kadınların sömürüsüz ve şiddetsiz bir dünya kurma mücadelesinde önemli bir tarih. Mahallemizde, işyerimizde, okulumuzda her neredeysek orada, kiminleysek ona “Haydi artık” diyeceğimiz günlerden biri. Her söylenene kafa sallamak istemiyorsak, söyleyecek sözümüz varsa, devlet hesap versin istiyorsak 25 Kasım ellerimizi birleştirmenin tam zamanı. Türkiye’nin dört bir tarafında sokağa çıkıp “bu böyle gitmez” diyen kadınlara katılacak her bir ses; her mahallede, her ilçede yükseltilecek itirazlar çözüme biraz daha yaklaştıracak bizi. Kiminle elele verebiliyorsak, kiminle derdimizi ortaklaştırabiliyorsak onunla, onlarla buluşacağız. Yarından tezi yok!
Her günün mücadeleyle dolu olması dileğiyle ve gelecek ay buluşmak üzere...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder