17 Ağustos 2010 Salı

Tek hayali kızlarını okutmak- Ekmek ve Gül Dergisi Ağustos Sayısı Yazıları

Tek hayali kızlarını okutmak

“Bizim gibilerin yarını olmaz” diyor Sabriye Belge, işsiz kocası ve dört çocuğuyla birlikte sürdürdüğü hayatının zorluklarını anlatırken. Gündelikçi olarak çalıştığı evlerde emeğinin de insanlığının da hor görüldüğünü anlatan Sabriye Abla, kendinden geçmiş, çocuklarının geleceği için canını dişine takmış.

Mehri Aydoğdu'nun haberi...



Tuzla’nın Aydınlı Mahallesi İstanbul’un emekçi mahallelerinden biri. Mahalleye uzaktan bakan biri, herhangi bir yoksul Anadolu kasabasında olduğunu düşünebilir. Yemeden içmeden, gün yüzü görmeden çalışarak biriktirilenlerle, kadın erkek, çoluk çocuk ustalaşarak çatılan evlerin yan yana görüntüsü söyler size bunu. Damların üstünde bırakılan inşaat filizleri gelecek güzel günlerin umudu gibi durur her evin tepesinde, “olur a bir kat daha çıkarız, çocuk da orada oturur, gül gibi geçinir gideriz” umudu… Mimarlar, mühendisler gecekondu der bu evlere. Oysa bir gecede değil, az dinlenip, çok çalışarak günlerce uğraşılarak çatılmıştır o damlar Aydınlı mahallesi sakinlerinin tepelerine.
İşte bu evlerden birinin kapısını çalıyoruz. Yaşamının penceresinden bakmak istediğimiz, yıllardır sabahın erken saatlerinde kalkıp mahallesinden çıkıp ekmeğinin peşinden Kartal’a, Göztepe’ye, Suadiye’ye giden Sabriye Belge. Hali vakti yerinde olanların evlerini temizleyerek İstanbul’da yaşama tutunmaya çalışan yüzlerce gündelikçi kadından biri o. Bize sevecenlikle açtığı üç göz gecekondusunun kapısından içeri girip hoş beş ettikten sonra, yaşamına dair merak ettiklerimizi sormaya başlıyoruz. Ev temizliğine giderek 6 kişilik bir ailenin geçim kavgasını vermenin nasıl bir şey olduğunu anlatıyor bize.
”Ben 42 yaşındayım, dört çocuk annesiyim, eşim 2 yıldır işsiz. 20 yıldır ev işlerine gidiyorum. Dört ayrı yerde ev temizliğine gidiyorum. Kartal, Göztepe ve Suadiye’de çalışıyorum. Sabah sekizde evden çıkıyorum, akşam sekizde dönüyorum, bazen dokuzu bulduğu oluyor. Ev işleri çok ağır, yorgun düşüyorum. Eve gelince de yemek derdi var. Allahtan kızlarım büyük, evi toparlıyorlar.”
Evlenmeden önce fabrikada çalışmış Sabriye abla; sigortası 2000 günü doldurmuş, öylece de kalmış. Şu an ne sigortası var ne iş güvencesi. “Olur da başıma bir iş gelse ortada kalırım” diyor. Gündeliğe giden bir arkadaşının cam silerken düşüp öldüğünü anlatırken, korkusunu da dile getiriyor aslında.

Hak mıdır bu!
“Eşim de ben de birçok fabrikaya başvurduk ama yaşımızdan dolayı geri çevrildik. Eşim arada inşaat işine gider, aldığı yevmiyeyi 1-2 faturaya yatırırdı. Şimdi o da evde. Evde tek çalışan benim, haliyle zorlanıyorum. Allahtan ev kira değil, yoksa ne yapardık, kalırdık ortalıklarda.”
Bir kızı üniversite sınavına girmiş. Okuyup kendini kurtarsın diye onu dershaneye göndermiş Sabriye abla. Diğer üç kızı mahallenin okuluna devam ediyor.
“Günlük 50, bazen 60 lira alıyorum. Geçen, büyük temizlik yaptım. Saatim de dolmuş. Ütü yapmam istendi; dünya kadar kıyafet! İki saat sürdü; aldığım 20 lira para. Yol parası istiyorum ‘para yok’ diyorlar, oysa hepsinin evi plazmalı. Günde 6 lira yola veriyorum. Çocuklarımı okula harçlıksız gönderiyorum, ceplerine 1 lira bile koyamıyorum. Yemedim içmedim kızımın dershane parasını ödemeye çalıştım. İşverenime ‘kızımı dershaneye gönderiyorum’ dedim, zam yapsın istedim. ‘Ben de oğlumu gönderiyorum benden 50 lira alsana 60 lira yerine’ dedi. Ve bunlar sadece hafta sonu dershaneye giden çocuklarına milyarlar ödüyor. Hak mıdır bu! İşe 10 dakika geciksem kovulmakla, günlüğümün düşürülmesiyle tehdit ediliyorum; oysa 10 dakika geç çıksam, kimse ‘geç kaldın evde çocuğun var’ demiyor! Gittiğim evlerde yemek de vermiyorlar. Geçen acıktım, bayılacağım, iki lokma bir şey yiyeyim, dedim. İki yumurta kırdı koydu önüme, bütün gün onunla durdum.”
Üç aydır biriken faturaları ödeyememiş Sabriye abla. “Hastalandım. Sigortam yok, gittim hastaneye ücretli muayene oldum. İlaçlarımı da yengemin üstünden aldım. Ne yapayım, başka çarem yok. ‘Sigortamı yatırın’ dedim; 2 günlük temizliğe gelene sigorta mı yapılır, dediler. Ha bire eksiğimi arıyorlar üç kuruş paramı vermemek için” diyor.

Dolabım boş, tencerem boş
Ne kendisi için ne de çocukları için bir şey yapabildiğini anlatıyor. Çocuklarını gezmeye bile götüremeyişinin acısı vuruyor sözlerine: “Yol parası ayrı dert, yemesi içmesi ayrı dert. Yolda kızım bir kazak istedi, beğenmiş; 15 lira. Alamadım, kızım üzüldü kızıp küstü bana. İçim yandı. Gözü kaldı, alamadım. Nasıl alayım? Faturam birikmiş, yiyecek ekmeğim yok.”
Hayatın bin bir zorluklarına göğüs germeye çalışan Sabriye ablanın evine meyve, sebze ve ayda bir de olsa et girebiliyor mu merak ediyoruz. “Valla yeri geliyor kahvaltıyı ekmeksiz yapıyoruz. Pazara 15 günde bir gidebiliyorum, her şey ateş pahası. Meyveyi çeşit çeşit alamıyorum. Bir kilo alıyorum, onu da altı kişi yiyoruz. Üç ayda bir ancak et alabiliyorum. Çoğu zaman dolabım boş, tencerem boş...”
Peki hiç mi hayali yok Sabriye ablanın? “Ben 20 yıldır evliyim ve hep gecekonduda oturdum. İkinci katta, balkonlu bir evim olsun istiyorum!” diyor. Son sözleri yine çocukları için: “Tek hayalim kızlarımı okutmak.” Onların geleceği için varını yoğunu ortaya koyduğunu, canını dişine takıp çalıştığını söylüyor: “Ben hayatımda hiçbir şey görmedim. Tiyatro nedir bilmem; ama onlar gitsin, kendini geliştirsin istiyorum. Belki çok zor, bizim gibilerin yarını olmaz çünkü. Biz yoksullar günü kurtarma derdindeyiz.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder